8 Eylül 2017 Cuma

Muhteşem Yaratıklar / Muhteşem Karanlık / Muhteşem Kaos - Kami Garcia / Margaret Stohl (EPSİLON YAYINEVİ )



Bu yazıyı yazmamın sebebi kitabın konusunu anlatmak,yorum girmek bla bla değil aslında. Amacım biraz stres atmak,beyin hücrelerime yayılmış sinirden kurtulmak,dert yakınmak...Zaten seriyi bilmeyen yoktur diyerekten olaya dalıyorum. (En azından herkes seriye bir şekilde rastlamıştır ya da filmini izlemiş olabilirsiniz.)
Film konusuna hiç girmiyorum bile. Ya da yok yok gireyim. Ya sevgili Warner Broscuğum.
Madem bir işe giriştin. Muhteşem Yaratıklar filmini çektin. Devam filmleri nerede hani? Sinir oluyorum başladığı işi bitirmeyenlere. Tamam gişede çok başarılı olamamış olabilir haklısın film şahane değildi ama bu kimin suçu?!Kitabı filme doğru düzgün uyarlasaydınız hasılat rekoru bile kırabilirdiniz bence. Ya yediğiniz karakter var. Hani nerede Marian? Nerede Hemşireler?
Filmi de geçtim hadi. Kitaba gelelim. Kitap kesinlikle filmden çok çok daha iyi. Bakın film kötü değil ama kitabına göre vasat. Seriyi bir solukta okudum. Alacakaranlıkmış bilmem ne? Yahu kim benzetiyor, neresini benzetiyorlar bilemedim.
Gelelim asıl konuya. Ben bu seriye başlarken 3 kitaplık bir seri olarak biliyordum. Muhteşem Karanlık'ı okurken bir şekilde aslında 4. bir kitabın da olduğunu öğreniyorum. Ama piyasada yok. Neden? Çünkü Epsilon Yayınları 4 kitaplık bir serisinin 3 kitabını çevirmiş ama 4. kitabını çevirmeye zahmet etmemiş.Neden çevirsinler, niye zahmet etsinler zaten. Biz finali okumasak da olur ne gerek var?!Bunu da geçtim. Yayınevine defalarca 'Sosyal Medya' üzerinden 4. kitap ile ilgili soru sormama rağmen herhangi bir yanıt alamadım. Ben bir okuyucu olarak ne yapmalıyım peki?
Yazımı da şu sözlerle noktalamak isterim. BU SERİ BENİM EPSİLON YAYINLARINDAN ALDIĞIM SON KİTAPTIR. BİR DAHA ASLA!!!! SIKI BİR OKUYUCUNUZU KAYBETTİNİZ!!!


                                    

14 Ağustos 2017 Pazartesi

HAYATIM EKSENİNDEN KAYARKEN

19 HAZİRAN 2011 20:00
Hastaneye doğru yürüyordum. Canım sıkkındı. Aslında hastaneye gitmemin hiçbir sebebi de yoktu. saat 8 olmuş, ziyaretçi saati çoktan bitmiş, bugünlük babamı görme şansım kalmamıştı. Annem hala hastanede bekliyordu ve ben ona ısrarla beni beklmesini, onu hastaneden alıp öyle eve geçmemizi söylemiştim.
Yoğunbakıma doğru ilerlerken annemin orada olmadığını fark ederek bahçeye geri döndüm. Onu orada elinde sigara, sigarayı tüttürürken uzaklara dalıp gitmiş olarak bulacağımı tahmin ediyordum.
Üzgündü,yorgundu,kırgındı...
Yanına gidip oturdum. Ne söyledi, ne söyledim ya da ikimizden biri birşey söyledi mi?Sadece o gidelim dediğinde ben kalmak istedim. Biraz daha.
Bir süre daha yanyana oturduk. Gitme Vaktinin geldiğini hareketleriyle anlattı. Kalktık ve hastaneye doğru yürümeye başladık çünkü halam içerde bizi bekliyordu.
Bir adım kalmıştı, sonra hastanenin içindeydik ama halam o bir adımı bizden daha önce attı. Telaşlıydı,ağlıyordu. Birşeyler söylemeye çalıştı ama anladığımız şey bölüm pörçüktü:Doktor,kalp,durdu...
O sırada doktor da geldi ve konuşmaya başladı: Safvet Bey'in kalbi durdu. Tekrar çalıştırmak için elimizden geleni yapıyoruz. Sonrası yok,duymuyoruz. İçeri koşuyoruz ve bekliyoruz.
Tam 30 dakika o lanet olası  hastane odasının kapısında bekliyoruz. Sonra...Sonrası yok
27 EYLÜL 2011 04:00
Uyanıyorum.Uyku mu tutmadı yine? Babamı kaybedeli üç aydan fazla oldu. Yine mi ? Neredeyim ben? Yok gerçekten neredeyim ben? Yatağımda değilim o kesin. Hastanedeyim; o da kesin. Hatta o hastanedeyim. Ama benim burada ne işim var?
Yanımda annem duruyor. Heyecanlı ama nasıl bir heyecan bu? Gülümsüyor. Neyim var benim? Bu soru anneme ama yanıt yok. Bir süre sonra bayıldın diyor. Ama nasıl olur? Zaten uyuyordum.Nasıl bayılmış olarabilirim?Annem nasıl...?
Merak etme diyor:Herkes dışarda. Teyzenler, dayınlar... İyi de onlar uzakta oturuyor. Madem sadece bayıldım, niye buradalar? Özge geliyor bir süre. Diyor ki:Anne sen git sigara iç,ben Gamze nin yanında beklerim. Ona soruyorum bu sefer : Özge ne oldu bana?Soruyu tekrarlama gerek kalmadan yapıştırıyor cevabı: Birşey yok, sanırım beyninde tümör var. ( Bu tamamen gerçektir. Hastalığımı aynen bu şekilde öğrendim.)Kalıyorum öyle. Yapacak birşey yok,kabulleniyorum.
NOT: Devamı ve ayrıntıları bir sonraki yazımda.
DİPNOT: Bu yazdıklarımın hepsi gerçektir ve tarafımdan bizzat yaşanmıştır.

23 Kasım 2015 Pazartesi

Kiera Cass - Veliaht Prenses


Prenses Eadlyn, annesiyle babasının peri masalına benzeyen ask hikâyesini dinleyerek büyüdü. Ancak kendisinin bu peri masalını tekrarlamaya pek niyeti yoktu. Ne yazık ki, ülkede büyük bir kaos yasanmaya baslayınca, bir prenses dügünüyle halk sakinlestirilmek istendi. Ve piyango, tahtın vârisi büyük çocuk olan Eadlyn'e vurdu!

Seçim kaçınılmaz olunca, Eadlyn otuz bes adayı saraya davet etmeye mecbur kaldı. Annesi America da Prens Maxon'un kalbini yirmi yıl önce böyle bir Seçim'de kazanmıstı. Tüm ülkenin sorumlulugunu alacak, gelecegin kraliçesi Eadlyn öyle kolay pes etmeyecekti.


                                          ***


Bu  kitabın çıkacağını duyduğumda hem büyük bir heyecan hissetmiş hem de yazarın kendini tekrar edeceğini düşünerek biraz telaşlanmıştım doğrusu. Sonra kitabı okudum ve kendime kızdım.  Yazara büyük haksızlık etmişim doğrusu. Bu kitabın yazılmasının ne kadar doğru olduğunu kitabı okuyunca anladım .
Beni Seç serisinde kitap 35 adaydan biri olan America'nın  bakış açısı ile yazılmıştı. Prens seçen adaylar seçilendi. ( Babasının kişiliğini ve baskını gözardı ederek söylüyorum ) Maxon 'ın yapması gereken tek şey seçmekti.  Adaylar ise büyük bir yarış içerisindeydi.  Oysa bu yeni seri ile birlikte seçenin yani prensesin bakış açısından olayları takip edebiliyoruz.  Onun neler hissettiğini,  yaşadıklarını,  savaşını...
Kiera Cass yine harika bir iş çıkarmış. Kendini tekrarlamış mı peki? Bazı noktalarda evet. Okuyunca anlayacaksınız zaten.  Ayrıca America ve Maxon 'a kitapta yeterince yer verilmediğini düşünüyorum.  Oysa onların hayatlarından daha fazla özel anlara şahit olmak isterdim.  
Bu arada Beni Seç serisinde olaylara America'nın gözüyle baktığımız için tartışmasız bir numaramız Amerca'ydı.  Ama bu sefer farklı.  Bu sefer biz seçilen değil seçeniz.  Ve ben en azından şimdilik seçimimi yaptım. Serinin devamında fikrim değişir mi belli olmaz.  Bekleyip göreceğiz. 

20 Ekim 2015 Salı

Patrick Routfuss - Rüzgarın Adı

Bir yıl mı?  Bir yıldır yazmadığım doğrudur.  Nedenlerine gelecek olursak ; bence hiç gelmeyelim.  Bahanesi yok. Yani aslında var da yok.  Bu ayrıntılara hiç girmeden, kaldığım yerden, sanki hiç ara vermemiş gibi son hızla blog alemine giriş yapıyorum.  O ne demekse. :)
Geri dönüş söz konusuysa, hele bir de hızlı bir geri dönüş ise "Rüzgar" gibi esen bir kitapla geri dönüş yapmalı.  Daha fazla boş konuşmadan kitap hakkındaki düşüncelerimi yazmaya başlayayım.
Ben bu kitabı sevdim mi sevmedim mi hiçbir fikrim yok doğrusu.  Hem sevdim hem sevmedim.  Sevdim çünkü sevilmez mi yeaa diye demek isterim ve dedim.  Peki neden sevmedim?  Beklentilerimi  karşılamadı.  Kitabı okumaya başlamadan önce hakkında baya bir araştırma yaptım.  Araştırırken tabi ki bolca blog gezindim. Kitap hakkında o kadar çok övgü okudum ki kitap ile ilgili beklentim tavan yaptı diyebilirim.  Dolayısıyla kitabı okumaya başladığımda ne kadar çok severek okusam da beklentimi karşılamadığı için hayal kırıklığı yaşadım.
Bu kitap kötü demek değil kesinlikle.  Aksine ben bayıldım.  ( Hayır şizofren değilim.  Kendimle çeliştiğimin farkındayım. )  Şuan 2. Kitabı yarılamış durumdayım ve hem bir an önce bitmesini hem de hiç bitmemesini istiyorum.  Bu seriyi okurken kitap okuyor gibi değil de en yakın arkadaşımın öyküsünü dinliyor gibiyim.
Uzun lafın kısası okuyun okutturun sevgili okur dostlarım. En sevdiğiniz on kitap arasına girmek için sizlere rüzgarın adını fısıldıyor.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Jennifer L. Armentrout - Direniş (LUX #5)


İyi kitaptı,  hoş kitaptı ama sorarım sana Jennifer,  seriyi bitirmeye ne gerek vardı?  Ne güzel okuyorduk.  Razıydık bir sonraki kitap için bir sene beklemeye.  Beklerdik ama en azından okurduk sonunda.  Bir daha Daemon ve Kat'i okuyamayacağımı bilerek bu kitabı bitirmek,  cevapsız sorular ...

Kitaplar hakkında yazan bir kız hakkında yazmak zor zaten.  Bir de serinin bittiğini düşününce sinir krizi geçiresim geliyor.  Düşünün;  kitabı bitireli kaç gün olduğu halde ancak yazabiliyorum.  Kendimi toparlamam uzun zamanımı aldı.  
Spoiler vermeden kitap hakkında yazmam gerekirse;  diyelim ki hayalimdeki gibi bitti aynen,  gerçi hayalime göre bu serinin bilmem kaç kitabı daha çıkacaktı, hayalimdeki gibi bitse ne olacak.  Bu çocukların geleceğini bilmek benim hakkım değil mi? Sonuçta onlar ilk kez tanıştıklarında bir okuyucu olarak ben de oradaydım. Dolayısıyla hakkım diye düşünüyorum.  Sonum Hazel gibi olacak valla.  Yazarın peşine düşücem,  madem sonunu yazmadın bana anlat bari diyeceğim.  Tamam birçok okuyucuya göre bu bir son olabilir ama benim için son ancak Kat ve Daemon yaşlanıp ecelleriyle ölünce olacak.  
Hayır kitap güzel miydi,  güzeldi.  Bence mükemmeldi. Uzun zamandır hiçbir kitaptan zevk almadığım kadar zevk aldım Direniş'ten.  Sanırım en son Köken'i bu kadar zevkle okumuştum.  Tamam tamam anlaşıldı, ben bu seriyle kafayı bozmuşum.  
Kitabın içeriği ile ilgili birşeyler söylemek istiyorum ama spoiler vermeden bu imkansız birşey.  Burada bir başlarsam anlatmaya kitabın tamamını anlatırım.  O yüzden duruyorum.  Biliyorum ki bir çoğunuz henüz okuyamadınız.  O yüzden susuyorum. Ama bir yandan da çatlıyorum. Kitabı okuyan biri bana ulaşsın konuşalım.  Valla pek bir dert yanasım var.  Haydi o zaman ben bitireyim şimdilik.  Bir sonraki yazıyı yazabilmek dileğiyle.  







9 Eylül 2014 Salı

Kütüphanemde Okunmayı Bekleyen Kitaplarım

     Eminim her kitap kurdunun başına gelen birşeydir.  Daha okunacak kitaplarımız olduğu halde kitap almaya devam ederiz.  Ben de devamlı kitap ala ala kocaman bir liste oluştu.  Nasıl,  ne kadar sürede okurum bu kadar kitabı bilmiyorum.  Bildiğim ve emin olduğum tek birşey var o da listedeki kitaplar bitmeden de ben kitap almaya devam edeceğim.  Benim için vazgeçilmez bir durum çünkü.
     Bugün de sizlere okunacak kitaplarım nelermiş onları göstereceğim.


Cassandra Clare çok sevdiğim bir yazar.  Özellikle Cehennem Makinaları serisi benim için çok özeldir.  Tabi Ölümcül Oyuncaklar'ı sevmediğim anlamına gelmiyor bu. Serinin final kitabı olan Cennet Ateşi Şehri'ni çıktığı ilk hafta almama rağmen henüz okuma şansı bulamadım.  Tamam itiraf ediyorum araya birçok Agatha Christie romanı girdi. Ama en kısa zamanda okuyacağım.  Yani öyle umuyorum. 


Zaten biraz önce Agatha'nın devamlı olarak araya girdiğini söylemiştim.  :) Ama bu aralar o kadar çok kitabını aldım ki okuduklarım kadar okumadıklarım da hala bekliyorum beni. Bu üç kitapla da sınırlı değil tabi.


Mesela bunlar da var. Gerçi 16.50 Treni'ni bu yıl içinde okumuştum zaten.  Ama maalesef elimde kitabı yoktu.  E-kitap olarak okumuştum.  Birkaç gün önce dedim madem Agatha koleksiyonu yapmaya çalışıyorum okumuş olsam da elimde olmalı bu kitap.  E almışken de tekrar okumamak olmaz.


E bir de bunlar var. Ölüm Dalgaları"nı alalı baya oldu gerçi ama kendisine karşı biraz mesafeliyim nedense.  İstem dışı valla.


Belki yeter bu kadar Agatha Christie diyeceksiniz ama yetmiyor işte.  Koltuktaki Ölü'yü okumuştum zaten ama o zamanlar çok küçüktüm. Hâliyle tekrar okuma vaktim gelmiş bulunuyor.  Cinayet Reçetesi'ni ise ilk kez okuyacağım. 


Valla bunlar son Agatha kitapları. Cesetler Merdiveni'nin durumu Koltuktaki Ölü ile aynı.  Mezopotamya Cinayeti'ni ise geçtiğimiz haftasonu sonu aldım.  Hatta aldığım sahafın sahibi yaşlı bir amcaydı ve Agatha Christie koleksiyonu yapmama şaşırdı. " Var mı hala Agatha okuyan gençler" diye sordu bana.  Var tabi dedim,  hatta o an direk aklıma iki blog sahibi geldi.  Olmaz mı hiç :D


Pretty Little Liars delisiyim, bunu bilmeyen var mıdır acaba? ! Şaka yapıyorum tabi, nereden bileceksiniz.  Şimdi öğrenmiş oldunuz ama. Benim için hayatta üç önemli soru vardır:  Geleceğim,  Doctor kim,  -A kim? 
Sahtekar ise PLL'nin kitabı.  Daha doğrusu PLL bu seriden uyarlama.  Sahtekar ise son kitabı. 


Yüz Karası ise Karnaval serisinin ilk kitabı.  Henüz okumaya fırsat bulamadıklarımdan.


İtiraf ediyorum,  bu kitap 2 yıldır yarısı okunmuş bir halde beni bekliyor.  Zaten bu kitap bir roman değil.  Tam Benim Tipim bir font kitabı.  Dolayısıyla biraz sıkıcı olabiliyor.  Hedefim bu yıl içinde kitabı bitirebilmek.  :)


Neil Gaiman çok sevdiğim bir yazar.  Daha önce Yolun Sonundaki Okyanus ve Ara Dünya kitaplarını okumuştum.  Yıldız Tozu ise en kısa sürede okumak istediklerim arasında.  


Terry Pratchett merak ettiğim yazarlardan.  Birkaç yıl önce Kış Ustası kitabını okumuştum.  Küçük Özgür Adamlar ise azımsanmayacak bir süredir kütüphanemde okunmayı bekliyor.  Kısa bir zamanda başlamayı umuyorum.  


Renkli Peçe'nin yıllar önce filmini izlemiştim.  Gayet beğenmiş, kitabının da olduğunu öğrenince alıp okumalıyım demiştim.  Yeni baskısı yapılmadığı için bulmam baya bir uzun süremi aldı ama sonunda kitaba kavuştum.  Kısa zamanda okuyabilirim inşallah. 


Ekmek Arası listede kaçıncı sırada yer bulur kendine acaba?


Uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı zaten . Bu kapağı görünce de almadan edemedim.  Okunacaklar listemde üst sıralarda yer alıyor. 


Halihazırda okuduğum iki kitaptan biri 24 Saat Açık Kitapçının Sırrı.  Bir iki gün içersinde biteceğini umuyorum.  Böylece listemden bir kitap daha eksilmiş olacak.


Yıllar önce bir dergide bir köşe yazarının Yerdeniz üçlemesi ile ilgili bir anısını okumuş ve anında seriyi okumaya karar vermiştim.  İlk iki kitabını okumuş olmama rağmen bu hala okunmayı bekliyor.  Serinin üç kitaptan oluştuğunu sanmayın.  Daha devamı var.


Alice'i bilmeyen yoktur zaten. Bir türlü fırsat bulup okuyamadım hala. Tanrılar Okulu içinde aynı şey geçerli. 


İtiraf ediyorum Kubbenin Altında kitabım yarım.  Dizisini izlemeye başlamış kitabını da okuyayım bari demiştim.  Ama önce izleyip sonra okumaya kalkınca kitap pekte akıcı olmuyor doğrusu. 
Oyun kitabı ise babamdan kalan bir kitap.  Yıllardır bir türlü okumaya cesaret edemedim.  Yıl bitmeden Oyun'u okumak hedeflerim arasında. 


Cehennem Makinaları serisini sevdiğimi söylemiştim zaten.  O seriyi okuyanlar bilir.  İki Şehrin Hikayesi Will ve Tessa için önemli.  Ben de okumalıyım bu kitabı demiş ve hemen kitapçıya gidip almıştım ama bir türlü okunma sırası gelmedi
Üç Silahşor ise okumaya başlayıp bir türlü bitiremediklerimden.  Tabi ki kısa sürede bitirmeyi istiyorum.  Ne kadar çok yarım kitabım varmış benim :D


Biliyorum,  yok artık diye haykırıyorsunuz ekrana doğru ama çok az kaldı.  Asil Kan'dan başlayalım.  Aslında alıp hemen okumayı planladığım bir kitaptı ama meğerse bu kitap bir serinin devamıymış.  İlk kitabını almaya da fırsatım olmadı hala. O yüzden şimdilik beklemede. 

80 Gün kitabını da büyük bir hevesle almış olmama rağmen sonrasında okuduğum olumsuz yorumlar sonucunda bir köşede okunmaya bırakıldı.  Bir cesaret okur muyum,  hala bilemiyorum. 
Köpek Düşlerini alır almaz okumuş,  ikinci kitabı İt Dalaşını ise sonra okurum diye kitaplığımın bir köşesine atmıştım.  Zavallı aylardır okunmayı bekliyor. 


Beni Seç serini büyük bir zevkle okumuş,  Saraydan Hikayeler kitabını da çıkar çıkmaz almıştım.  Aslında aldığım ilk gün kitabın yarısını okudum (Prens kısmını yani). Ama Aspen'i sevmediğim için midir nedir onun kısmını okumak gelmedi içimden.  En kısa sürede onu da bitirmek lazım. 
Kontes ise aslında annemin kitabı.  Geçen yıl kitap fuarından hediye olarak almıştım kendisine.  Annem okumuş, beğendiğini de söylemişti ama hala okuyacak fırsatım olmadı. 


Bu seriyi bilmeyen yoktur sanırım.  Serinin ilk kitabı olan Uyumsuz'u bir gecede bitirmiştim.  Devam kitaplarını almış olmama rağmen hala okumaya fırsatım olmadı malesef.  Malum liste uzun. 


Bu kitaplar neden hala okunmadı,  neyi bekliyorlar valla benim de hiçbir fikrim yok.  Halbuki çok merak ettiğim iki kitap.  Doctor Who hayranıyım bir de sözde.  Kendimi çok ayıpladım şuanda. 


Son olarak kitaplara toplu bir bakış ...


Baya uzun bir yazı oldu. Umarım okurken çok sıkılmamışsınızdır.  Sizden bir ricam olacak yalnız.  Bu kitaplardan birini veya birkaçını okumuş olan varsa, öncelikle şu kitabı okumalısın kesinlikle,  diye tavsiye verirlerse çok sevinirim.  Teşekkürler :)




























Acaba önce hangi kitabı okusam?


Acaba şimdi hangi kitabı okusam sorunsalı diye birşey var. "Bu kitabı mı okusam acaba? Ama diğerini de çok merak ediyorum. E kolayı var,  neden düşünüyorum ki? İkisini birden okuyayım! Biraz ondan biraz diğerinden. " Yaşadığım bu içsel diyalogdan sonra haliyle ikisini birden okumaya başlıyorum ve bende bir bıkkınlık kendini gösteriyor.  Kitap sayfaları uzuyor da uzuyor. Yine aynı sorunu yaşıyorum.  Agatha'ya mı devam etsem ama yok en iyisi diğeri.  Ama Agatha'nın kitabı da tam heyecanlı yerde kaldı. En iyisi ben bi üçüncü kitaba başlayayım.  😤
Sonuç: Bitmek bilmeyen yarım kitaplar ordusu. 

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Agatha Christie - Noel'de Cinayet


Orjinal Adı: Hercule Poirot's Christmas
Yayınevi: Altın Kitaplar
Baskı: 7. basım / Nisan 2012
Sayfa Sayısı: 176




Agatha Christie' nin yarattığı en sevdiğim karakter olan pos bıyıklı Hercule Poirot yine iş başında.  Noel'de Cinayet kitabında tamamen tesadüf eseri, köyde bir arkadaşını noel için ziyarete gittiği sırada olaya el koyuyor.
Zengin, yardımsever ama bir o kadar da kendi çocuklarını küçümseyen Simon Lee,  tamamen bir oyun peşinde.  Amaç çocuklarını birbirine düşürmek. Ve bu amaçla yıllardır görmediği oğullarını biri çağırarak onlara noel'i birlikte geçirmek istediğini söyler. Öyle ya da böyle bütün çocukları hatta istediğinden daha da fazla insan noel için Simon Lee'nin evine toplanır.  Tabi söz konusu Agatha Christie olunca bu ailenin normal bir noel geçilmesini düşünemeyiz.  Henüz noel gelmeden Simon Lee,  kendi yaptıklarının cezasını çekerek,  odasında öldürülür.
Kitabı okurken herkesin katil olduğunu düşünebilirsiniz zaman zaman. Ama asla düşündüğünüz kişi katil değil.  Christie ' nin usta bir kalemle ele aldığı bu kitabı okurken bir an bile sıkılmayacaksınız.


28 Ağustos 2014 Perşembe

True Blood & Pretty Little Liars Hakkında

      Bu iki dizinin sizler için önemi nedir ya da sizin için birşey ifade ediyor mu bilemiyorum.  Ama benim için gayet önemliler. Benim için en sevdiğim diziler arasında ilk onda yer almış yapımlar. Ama onları ne kadar çok sevsemde eleştirmeyeceğim diye birşey yok. Bugün özelikle True Blood hakkında içimi dökeceğim.  Bir hayli dolmuş durumdayım bu konuda. Söyleyeceklerime geçmeden önce şunu belirtmeliyim bu dizilerden birini izleyen ama henüz yayınlanan tüm bölümlerini izlemeyen birileri varsa söyleyeceklerim ***Big Spoiler
       Pretty Little Liars'tan başlayalım. Zaten hakkında söyleyeceklerim kısa.  Sevgili Marlene King! Bunu bize neden yapıyorsun.  Birincisi dizinin en başından beri sevemediğim Mona karakterini niye bir anda bize sevdirip,  aslında onun masum olduğunu gösterip sonra aynı bölümde kızı neden öldürüyorsun?


Yani şimdi bu kıza yazık değil mi? Hem kızlarla iş birliği yapmaya karar vermiş onlara yardım ediyor hem de belli ki kıskanıyor arkadaşlıklarını,  o grupta kendine yer edinmeye çalışıyor.  Bir de olabildiğince ezik yaptınız kızı son bölümünde.  Yalnız,  arkadaş bulamayan, korkak, savunmasız ... Bir izin verseydiniz de kız yalnız ölmeseydi,  iki üç arkadaş edinseydi.  Yazık yazık ...
Hem o Alison varya insan değil resmen, kızı iyice şeytanlaştırdınız.  Hem yeter artık A kim? Hayır kendimden şüphelenmeye başladım -A ben miyim acaba diye.  Neyse sustum. 


True Blood'a gelirsek.  Eleştirim tamamen final bölümüne.  Sen git 7 sezon boyunca bu kızı yok Bill yok Eric olmadı Alcide, arada kısa ilişkiler , hatta son sezon sen git Sam'e bile alttan alttan teklif ettir kıza ama sonuç!  Sonuçta sen git hiç tanımadığımız bir adamla evlendir bir de çocuk yaptır. Ee ne oldu şimdi?  Birincisi adamın yüzünü bile göstermediniz.  İkincisi Sookie'nin düğününü göreydik bari.  Kızı biz büyüttük resmen.  Üçüncüsü hadi Bill gerçek ölümü seçti ya Eric.  Eric bir anda Sookie'den nasıl vazgeçti.  Kısacası eksik ve beni tatmin etmeyen bir final olmuş.  Aslında daha söyleyeceklerim de  var.  Jason hakkında falan ama neyse susuyorum.  Son olarak umudumuz Charlaine Harris.  Umarım kitap serisi daha mutlu ve daha mutlu bir sonla biter.  


20 Ağustos 2014 Çarşamba

Agatha Christie - Çarpık Evdeki Cesetler


  Agatha Christie ... Onun hakkında söylenebilecek hem çok fazla şey var hem de hiç yok. Onu tanımlarken kelimeleri çok dikkatli seçmek gerekli, zira kendisi benim için edebiyatın kraliçelerinden biri. Hal böyle iken tacının kitapları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Onun yazmış olduklarını okumak ise benim için bir görev değil bir zevk.
    Agatha Christie ' nin en iyi beş kitabından biri olarak tanımladığı Çarpık Evdeki Cesetler'i okumak da benim için bir hayli zevkliydi.  Bana göre en iyi kitaplarından biri olduğunu söylemek henüz erken tabi ki. Önümde okunmayı bekleyen bir çok Agatha Christie romanı var daha. Ama kraliçemiz öyle diyorsa öyledir. Ve  şunu da eklemeliyim: onun kitapları içersinde beni en çok şaşırtan bu kitap oldu. Diğer kitaplarında katil tahmin ettiklerimden biri çıkarken Çarpık Evdeki Cesetlerde hiç beklemediğim hatta bu kişi asla olamaz dediğim kişi katil çıktı.
     Kesinlikle okunması gereken bir roman.  İtiraf etmek gerekirse bu kitaba karşı biraz mesafeliydim.  16.50 Treni, On Küçük Zenci ve Elmayı Yılan Isırdı kitaplarını okunduktan sonra daha bunun konusu beni fazla cezbetmemişti.  Ve Perde İndi,  Doğu Ekspresinde Cinayet kitaplarını da es geçmemek lazım. Ve beni affet kraliçe. Senin hiç bir kitabın için bu şekilde düşünmemeliydim. Ve teşekkürler Agatha,  böylesi güzel kitapları bize miras bıraktığın için.


Not: Agatha Christie romanlarını gerçekten çok seviyorum ama şuana kadar maalesef kronolojik sırayla okuyamadım.  Araştırma yapmama rağmen, itiraf ediyorum, ne bu konuda sağlıklı bir bilgiye ulaşabildim ne de onun kitaplarının tam listesine. Bu konuda bilgi verebilecek ya da doğru bilgiyi verebilecek adrese beni yönlendirebilecek kişiler var ise kendilerinin yardımlarını bekliyorum.  Şimdiden teşekkürler.
   
   

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Sally Green - Bela


 Giriş cümleleri beni hep zorlar.  Yazmayı ne kadar çok sevsemde sanırım asla "en" olan giriş cümlelerinden birini yazamayacağım.  En berbat giriş cümlesi ödülü var ise en büyük aday benim ve bu konuda iddaalı olduğumu kimse inkar edemez.
     Giriş cümleleri beni bir hayli zorlandığı konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum ve bir sonraki vasat özelliğimi sizlerle paylaşıyorum.  Aşırı derecede üşengeç bir insanım.  Dolayısıyla aklımda dönüp duran bir çok cümle,  yazmaya üşendiğim için unutulup gidiyor.
      Bu iki berbat karışımın sonucu olarak haliyle ortaya hiçbir şey çıkmıyor.  Bakınız: Birçok kitap okumuş olmama rağmen aylardır herhangi bir kitap yorumu yok. Derdimi anlatayım derken bu kitabı da yorumlayamayacağım sanırım.  En iyisi sözü kısa kesip asıl konuya girmek.
      Bu kitap hakkında ne yorum yapacağımı gerçekten bilemiyorum.  Kafam karışık.  Sorun sevip sevmeme olayı değil.  Açıkçası kitabı büyük bir zevkle okudum. Ama beni delirten noktalar da yok değildi.  Bir defa zaman ağır ilerliyor.  Nathan ile tanıştığımzda henüz küçük bir çocuk var karşımızda.  Tamam kitap bitene kadar 17 yaşına geldi başına gelmeyen kalmadı ama etrafta bu kadar cadı bolluğu varken cadı olan Nathan ile zaman geçiremedik henüz.  2. kitabı beklemek zorunda kalacağız bunun için ve ona da epey bir vakit var. Özellikle yazar hakkında bildiklerimizi göz önünde bulundurursak halimiz duman. Bir anda kitap yazmaya başlamaya karar verdiği gibi bir anda bu kararından vazgeçebilir de. Acaba serinin tamamı yazılsaydı da ondan sonra mı alıp okusaydım acaba diye düşünmeden edemiyorum.  İşi garantiye almak lazım sonuçta.
      Asıl konumuzdan 'yine' tamamen kopmadan önce Bela' ya geri dönelim. Dedigim gibi kitabı sevdim ve devamını da kesinlikle okuyacağım.  Ama bu kitapta tanımlayamadığım bir gariplik var. Anlamadığım için anlatamıyorum dolayısıyla saçmalıyorum.  Daha fazla saçmalamayayım en iyisi. Kitabı da yorumlayamadım yine zaten. Siz en iyisi kitabı alıp okuyun. Kitabı okuyupta gariplik sezen ve bunun ne olduğunu anlayan biri varsa beni de bilgilendirirseniz çok mutlu olurum. Çünkü yazımdan da anlayacağınız gibi benim devreler yandı.  Keyifli okumalar herkese 😴

Muhteşem Yaratıklar / Muhteşem Karanlık / Muhteşem Kaos - Kami Garcia / Margaret Stohl (EPSİLON YAYINEVİ )

Bu yazıyı yazmamın sebebi kitabın konusunu anlatmak,yorum girmek bla bla değil aslında. Amacım biraz stres atmak,beyin hücrelerime yayı...