31 Aralık 2013 Salı

O Öldü Ben Öldüm



Ruhumu adadım karanlığa
Aydınlık bana o kadar uzaktı ki
Elimi uzatıp tutabilsem,
İçimi ısıtabileceğinden emin olsam da
Elimin tersiyle iterdim güneşi
Alışmıştım bir kez acı çekmeye.
Acı varoluşumun sebebiydi.
Acısız bir ben imkansızdı gün için.
Ben acı çektim,
Aydınlık beni iteledi.
Ben acı çektim,
Karanlık bana, hoşgeldin, dedi.
Ben acı çektikçe 
Beni kabullenene yürüdüm.
Ben her acı çektiğimde
Karanlık beni daha fazla ele geçirdi.


O öldü, ben öldüm.
Olasılığı yoktu onsuz bir geleceğin!
Herhangi bir anlamı yoktu
Bu yolda yalnız yürümenin
Onunla öldüm çünkü;
Yaşamaya devam etseydim,
Her gün ruhum 
Yeniden ve yeniden yanardı
Ruhumun kavrulmasına dayanamazdım
Ölmek daha kolaydı benim için
Ben de öldüm
Karanlığa onunla yürüdüm.
Belki güneşi değil 
Ama geceyi paylaştık birlikte.
Böylesi de güzeldi yeterince.
Geceyi paylaşmak...
Karanlığı paylaşmak...
Biz karanlığa yürüyünce,
Aydınlık bizi iteledi.
Biz acı çektik,
Karanlık bize, hoşgeldiniz, dedi.
Biz acı çektikçe 
Bizi kabullenene yürüdük.
Biz her acı çektiğimizde,
Karanlık bizi daha fazla ele geçirdi.

Yeni Bir Yıl Yeni Hayaller

     

Mutlu yıllarrrrr :D 2014'ün herkesin tüm isteklerine kavuştuğu yıl olması dileğiyle. Umarım herkes bolca mutluluğa, muhteşem aşklara, inkar etmeyelim lütfen hepiniz istiyorsunuz, bolca paraya sahip olur. Açıkçası bu tarz aslında klişeleşmiş konuşmalar yapmakta biraz beceriksizim. Mazur görün artık.
Kendime 2014 için süper ötesi bir liste hazırladım ama öncesinde 2013 hakkında konuşmak istiyorum biraz. Benim için müthiş bir yıldı, diyemeyeceğim açıkçası. Aksine bolca stresli bir o kadar da üzüntülü bir yıl geçirdim. O konularda hiç ayrıntıya girmeyeceğim ama kaybettiklerimizden söz etmeden geçemeyeceğim. 2013'de özel bir kaybım olmadı. Niye bunu belirttiğimi sorarsanız, benim için şaşırtıcı ama sevindirici bir durum bu. Sürekli birilerini kaybetmekten yoruldum. Geçmiş yıllarda önce dedemi sonrasında babamı kaybettim. Hiç beklemediğim bir anda kişisel sıkıntılar yaşadım. Ağır bir hastalık geçirdim. Ama bu yıl (ufak tefek aksilikler olsa da) ciddi bir problem olmadı yakın çevremde. Tabi beni çok üzen kayıplar yaşamadım anlamına gelmiyor bu.
2013 de birçok insanı kaybettik. Herkesin ismini tek tek yazmayacağım buraya ama benim için önemli olan iki kişinin kaybından bahsedeceğim. Öncelikle Temmuz ayında Glee dizisinin Finn'i olan Cory Monteith'i kaybettik.




 Yıkıcı bir durumdu açıkçası. Henüz 31 yaşındaydı ve yıllardır bağımlısı olduğu uyuşturucu aldı onu bizden. Hepimizi üzdü bu durum. Tabi en çok da ailesini. Ne söylenebilir ki?
İkinci ismin kim olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Paul Walker... 


Onun hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki aslında... Hani konuşmak istersiniz ama üzgünsünüzdür ve boğazınıza bir şey takılmış gibi olur konuşamazsınız. Şuanda bana olan tam da bu tarz bir şey. Kelimeler parmaklarımda takılıyor. Sadece şunu söyleyebilirim: Onun ölümü benim için gerçekten yıkıcıydı. Hatta şöyle belirteyim: Bugüne kadar ki en büyük kaybım babam... Onun gidişine asla alışamayacağım, o her zaman benimle birlikte. Umarım şuanda güzel bir yerdedir. Bunu parantez olarak belirttim çünkü belki size garip gelecek ama babamdan sonra beni en çok etkileyen, en çok yıkan ölüm Paul Walker'ın ölümü. Bunu der ve bu konuda çenemi kapatırım.
Listeme gelecek olursak ya da durun gelmeyelim daha. Öncesinde biraz neşelenelim. Haydi hep beraber dinleyelim.
!
!
!





2014

1) Çok daha fazla kitap tabi ki. Bu sene yalnızca 47 kitap okuyabildim. Hoş bir durum değil açıkçası. Bu sene hedefim 100.

2) Bu yıl çok daha fazla film izleyeceğim. Bunu belirtmeden geçemedim açıkçası. Her ne kadar üzerimde kitap kadar etkisi olmasa da filmler de ruhumu besliyor. Bu sene zaten birçok film izledim ama 2014 de sayısı artacak.

3) Bu sene bir türlü yapamadığım şey: Yazmak! Bloga yazmaktan bahsetmiyorum tabi ki. Yazı yazmayı gerçekten çok severim ama baya bir üşengecim.  Dolayısıyla bu yıl blog dışında fazla bir şey yazmadım. Ama bu durum yeni yılda değişecek. Yazmaya çok daha fazla vakit ayırcağım.

4) Kendimi üzmeyeceğim, olabildiğince pozitif bir duruş sergileyeceğim.

5) Blogumla çok daha fazla ilgileneceğim. Eylül'den beri bloggerdayım ve bu 43. yazım. Ama çok daha fazla ilgi gerekli öyle değil mi?!

6) Kendimle çok daha fazla ilgileneceğim.


İşte bu kadar! Hayır aslında bu kadar değildi ama yazarken her şey aklımdan uçup gitti. Yine de bu liste benim için yeterli. En azından şimdilik. :D

Son olarak tekrar mutlu yıllar diler, huzurlu, eğlenceli bir gece geçirmenizi dilerim.

29 Aralık 2013 Pazar

Hours - Yaşam Savaşı [PW]



     Yapım:                 2013 - ABD
     Tür:                      Dram, Gerilim
     IMDb Puanı:       6,4
     Süre:                    97 Dakika
     Yönetmen:           Eric Heisserer
     Oyuncular:          Paul Walker, Genesis Rodriguez, Tony Bentley, Judd Lormand, Nick Gomez
     Senaryo:             Eric Heisserer
     Yapımcı:             Peter Safran, Scott Willmann


    Paul Walker ölümünden sonra bir kez daha karşımızda. Sanki ölümünün yaklaştığını hissetmiş gibi bakıyor kameralara. Ya da ben gözlerine baktığında ölümün soğuk gelişi görüyorum derinliklerinde. Neyse konumuz bu değil. Paul'un gidişinin detaylarına girecek gücü de bulamıyorum açıkçası kendimde. Biliyorum başlarsam susamam ( Belki garip gelebilir sizlere: Hala hergün Paul'u hatırlar hüzünlenirim. Ne kadar garip değil mi? Ailemden biri gibi sanki.). Yoksa anlatacak çok şey var onun hakkında.


      Bugün amacım Paul'un kendisi (kişiliği) hakkında konuşmak değil, filmi ve oyunculuğu hakkında bir şeyler söylemek. Öncelikle filmin konusu kısaca şöyle: [Aynen Sinemalar.com dan kopyalıyorum] Film. Nolan'ın (Paul Walker) hikayesini anlatıyor. Katrina kasırgası sırasında eşi doğum sırasında hayatını kaybeder ve yeni doğmuş bebeği ile hastanede tek başlarına kalırlar. Doğa şartlarına ve yağmacılara karşı vereceği mücadeleyi anlatmaktadır.
   Kısa bir tanıtım yazısı olmuş ama zaten hakkında söylenebilecek fazla bir şey yok. Birçok yerde film hakkında okuduğum yorumlara katılıyorum: Filmi ayakta tutan kesinlikle Paul Walker. Zaten onun dışında gözüken oyuncuların tamamı da filmde çok kısa sürelere sahipler. Filmin ilk dakikalarında hayatını kaybeden Abigail (Genesis Rodriguez) bile (Filmin daha sonraki dakikalarında geçmişe dair görüntülerde dahil) toplasak 10 dakika yer almamıştır filmde. Zaten filmi izlerken aklımdan geçenler şunlardı: Gerçekten de tek kişilik dev kadro! Hee bu durumdan memnun değil miyim?! Gayet memnunum aslında. Paul Walker'ın son filminde (2014 de Brick Mansions adındaki film vizyona girecek gibi görülüyor ama Hızlı ve Öfkeli'den sahnelerinin çıkarıldığını öğrendikten sonra bu filmin akıbeti hakkında emin olamıyorum açıkçası) sadece onu izlemek keyif vericiydi. Onunla bir odada yalnız kalmak gibi...


Paul Walker'ın böyle bir filmde oynamayı nasıl kabul ettiği de merak konusu doğrusu. Tamam filmin genel olarak iyi bir konusu var ama kurgu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ana konu alınıp daha güzel bir kurgu yaratılabilirdi. Güzel de olurdu açıkçası. Filmle ilgili kafamda daha iyi senaryolar yaratabiliyorum. Birincisi duygu eksikliği vardı. Hikaye insanı duygulandıracak türdendi ama dediğim gibi kurgu eksikliğinden dolayı bu  filme yansıtılamamış. Kafamda oluşan kurguların birçoğu beni hıçkıra hıçkıra ağlatacak türden. Ama gelin görün ki filmi izlerken gözümden bir damla bile yaş gelmedi.
Senaryo beni tatmin etmemiş olsa bile Paul Walker'ın oyunculuğu her zaman ki gibi enfesti. Daha ne olsun! Adam tek başına götürdü filmi. Birçok eksikliğe rağmen film izlenebilir kıvamda. Bir de filmin sonu öyle bitmeseydi iyiydi. Yarım kalmış gibi hissettim. Ama ne olursa olsun; senaryo, yönetmen için değilse bile sırf Paul için bu film izlenir. Onun son filmlerinden biri olduğu da unutulmamalı. Son olarak diyorum ki: Sana ağlamak değil gülmek yakışır ancak...





28 Aralık 2013 Cumartesi

Alışveriş VOL. 3

     Söz konusu kitaplar olunca insan para falan düşünmüyor. Şahsen ben üzerime herhangi bir kıyafet alırken vb. falan çok düşünürüm, şart mı bunu almam, diye. Birçok sefer elime aldığım bir bluzu, gömleği falan aynen rafa geri bırakır, mağazadan koşar adımlarla çıkarım. İşin aslı parama kıyamam. O parayla kendime kitap almak varken neden boşa harcayayım ki?! Anlayacağınız, şuanda kıvranıyorum farketmişsinizdir, bugün yine kendime kitaplar aldım. Paraya kıydım, pişman değilim. Hatta şuanda kendimi gayet dinamik hissediyorum. Dün ki yorgunluğumdan eser kalmadı. :) Peki neler mi aldım?! İşte yeni sevgililerim...

Evet, bu harika üç kitabı almaktan alıkoyamadım kendimi.  Ama çok güzel değiller mi? 
Lux serisiyle birlikte Dex ailesiyle de tanışmış oldum. Jennifer beni fazlasıyla etkilediği için, kitapçıya her gittiğimde öncelikle Dex kitaplarının bulunduğu rafa koşmamı doğal karşılarsınız. Beni Seç'i de her gittiğimde görmüş ama bir türlü elim gitmemişti ama kitabın cazibesine daha fazla dayanamayarak aldım. Kitabın devamı olan Elit'ten de haberim var fakat gittiğim kitapçıda kalmamıştı ne yazık ki. Onu artık başka bir zaman alacağım. Kitabın konusu için şuraya lütfen: http://www.dr.com.tr/Kitap/Beni-Sec/Kiera-Cass/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000432112


    Sana Soyundum kitabına gelirsek: Özellikle bu kitaba karşı bir ilgim yoktu ama hangi kitapçıya girsem Sylvia Day ilgimi çekiyordu. Yani anlayacağınız bu kitabı biraz da yazarı için aldım. Bana göre Sylvia ile tanışma vakti gelmişti geçiyordu bile. Konusu da ilgimi çekince alamadan duramadım. Bu noktada tek bir pişmanlığım var, bu hem Beni Seç hem de Sana Soyundum için geçerli, serilerden ne kadar uzak durmaya çalışsam da zaten var olan serilerime iki tanesi daha eklemiş oldum. Seri okumak zor iş canım. Bir sonraki kitabı beklemek falan. Neyse lafı daha fazla uzatmayalım ve bu kitabın konusu için sizi şuraya alalım: http://www.dr.com.tr/Kitap/Sana-Soyundum/Sylvia-Day/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000433032

   Son kitabımıza gelecek olursak: 80 Gün Serisinin ilk kitabı olan Arzunun Rengi'ni havada kaptım diyebilirim. Seri zaten başlı başına ilgi çekici. Konusu da çok ilgimi çekti açıkçası. Büyük bir zevkle okuyacağımdan eminim. Kitabın konusu için şöyle gelin lütfen: http://www.dr.com.tr/Kitap/80-Gun-Arzunun-Rengi/Vina-Jackson-Jackson/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000432128
   
   2013'ün son günlerinde bu kitapları okuyabileceğimi sanmıyorum doğrusu. Elimde şuan hali hazırda okuduğum iki kitap var zaten. Gerçi üçünden birini alıp hemen başlama dürtüsü peşimi bırakmıyor olsa da  bu kitapları yeni yıla saklamak daha doğru geliyor bana. Yani okuyabilmek için birkaç gün daha sabretmeliyim. Ama sonunda mutluluk varsa beklemeye değer. Peki siz bu aralar hangi kitaplara kavuştunuz?
 

27 Aralık 2013 Cuma

Keep Calm And Read Books


Başka ne yapılabilir ki zaten? Özellikle benim durumumu yaşıyorken! Nerelerdeydim ben? Bakıyorum da en son post'umu 3 Aralık'da girmişim. Tam 24 gündür yokmuşum buralarda.  Blogumu boşladığımda değil tabi ki. Zorunlu bir ayrılıktı bu benim için. Sadece interneti değiştirmek istemiştim. Gittim kapattım eskisini. Ama yenisini açtırmak bir hayli zor oldu. Bir sürü sorun, telefon görüşmeleri, bağırış çağırış, en sonunda bugün kavuştum internetime. Bu kadar süre uzak kalmak zor oldu benim için. Bir şeyin daha farkına vardım bu sürede, internete bağımlı hale gelmişim resmen. Gerçi birçoğumuz için aynı şey geçerlidir muhtemelen. Anladım ki internet denen illet zevk konumunda çıkıp ihtiyaç konumuna yükselmiş. Prensimiz olmadan yaşayamıyoruz.
Peki neler yaptım bu sürede? Kitap okudum tabi ki ama beklediğimin altında bir performans gösterdim. Tabi bunun  sebeplerinden biri okulun kapanmasına çok az bir süre kalmış olması ve her gün finallere bir adım daha yaklaşıyor olmam. Her şeye rağmen birkaç kitap bitirebildim yine de. Kısaca okuduğum kitaplardan bahsedeyim ama hepsi için ayrı ayrı yorum yapamayacağım mazur görün beni. Biraz önce bahsettiğim sebepten dolayı bir hayli yorgunum hatta bir süredir ayakta bile zor duruyorum. 
Kitaplara gelirsek:

İnternetimden  ayrı düşmeden önce Melez Sözleşmeleri serisinin 1. kitabı olan Melez'i okumuştum zaten. Prensim olmadığı süre içerisinde  Safkan'ı, Tanrı'yı ve Apollyon'u da okudum. Tabi ki hepsine bayıldım. Devam kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.



Jennifer her geçen gün beni daha da bağlıyor kendine. Favori yazarlarım arasında yer almak için sabırsızlanıyorum olmalı :)



Mina Urgan iyi ki Virginia Woolf'un biyografisini kaleme almış. Bir çırpıda okudum. Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen bir kitaptı. Her ne kadar okumayı çok istesem de bazı sebeplerden dolayı bu zamana kadar bekledi. Ama değdi. Gerçekten de Virginia Woolf'u daha bir yakından tanımamı sağladı bu kitap. Onun hayatı benim hayatım olsaydı ne yapardım bilemiyorum.


Yine mi Jennifer? diyeceksiniz belki. Ama kadın okutturuyor kendini. Hem Luxen'lere şans vermişken Arum'ları dışlamak olmazdı. Onları da tanıdım ve hiç pişman değilim. Bu kitap bana bir şeyi de öğretti. Tek taraflı düşünmeyeceksin hiçbir şeyi! 


Son olarak Ally Condie'nin Yol kitabını okudum. Serinin ilk kitabı Eşleşme her ne kadar beni tam anlamıyla tatmin etmiş olmasa da seriyi devam ettirmeye karar verip 2. kitabı da okudum. İlkinden daha ilgi çekiciydi açıkçası. En azından kitap boyunca bize bıraktığı cevaplanmamış sorular 3. kitabı okumayı fazlasıyla teşvik edici. Dolayısıyla son kitap olan İsyan'ı sabırsızlıkla beklemekteyim. Çok fazla beklemeyeceğimi umarım ki zaten Delidolu Yayınları, bir aksilik çıkmazsa, kitabın Ocak sonunda çıkacağını duyurdu. 

Tüm kitapların yanı sıra şuan elimde iki kitap daha var. Ve onları kısa sürede bitirmeyi umuyorum. Kış okuma şenliği kapsamında pek fazla kitap okuyamadım bu ay açıkçası. Yukarıdaki kitaplardan yalnızca Mina Urgan'ın kitabı şenlik dahilindeydi. Elimdeki kitaplarda listede yer alan kitaplar olduğu için okumama daha bir hız vereceğim. Ayı tek kitapla kapamak istemiyorum doğrusu.

Peki siz neler okudunuz bu sürede?



3 Aralık 2013 Salı

Pretty Little Liars Jenerik



    Pretty Little Liars en sevdiğim dizilerden biridir. Jenerik müziğiyle de her zaman ilgimi çekmiştir. Nedendir bilmem, yıllardır bir türlü şarkının tamamını dinleyemedim. En sonunda dün ilk kez şarkının tamamını dinleyebildim, hatta klibini izledim. Çok ilginç bir çalışma olmuş gerçekten de... Bu yüzden sizlerle paylaşmak istedim. Klip tam olarak ne zaman çekildi, hangi mantıkla çekildi araştırmadım ama "Alison" kısmı ilginç olmuş. Tesadüf mü yoksa bilerek yapılmış bir şey mi, fikrim yok açıkçası. Lafı uzatmayayım artık. Bu post da böyle olsun . İyi dinlemeler :)

!!!! Sizce de kızın sesi Sertab Erener'in sesini anımsatmıyor mu?

Kış Okuma Şenliği #1. Ay



Kış okuma şenliğimizin birinci ayını tamamlamışız. Zaman ne de çabuk geçiyor. Bu ay içerisinde birçok kitap okuduğumu söyleyebilirim. Yani benim için harika bir aydı. Ama maalesef okuduğum kitaplardan sadece iki tanesi etkinlik listemde yer alan kitaplardı [15. kategoriyi de tamamladım. Yani aslında dört kitap :) ]. Ne yapayım yani! Fuardan aldığım ve dayanamayıp fuardan sonra aldığım kitaplar gerçekten de ilgimi çekiyordu. :) Çekimlerine karşı koyamadım. Dolayısıyla çok az bir puan topladım. Gelelim neler okuduğuma:

9. Kategori: Adında kış mevsimine ilişkin sözcük olan ya da kış teması olan bir kitap: Bu kategorideki kitabım Kristin Hannah'a ait olan Kış Bahçesi idi.

#Kış Bahçesi / Kristin Hannah / 512 sayfa / Pegasus Yayınları / 20 puan

15. Kategori: Bir üçleme ya da aynı seriden üç kitap okuyanlara (40 puan)

#Oniks / Jennifer L. Armentrout / 396 sayfa / DEX Yayınları
#Opal / Jennifer L. Armentrout / 420 sayfa / DEX Yayınları
#Köken / Jennifer L. Armentrout / 408 sayfa / DEX Yayınları

Sonuç: 60 puan / 1736 sayfa

Çok keyifli bir ay geçirdik. Müthiş bir üç ay daha bizi bekliyor. Keyifli okumalar diliyorum :)

1 Aralık 2013 Pazar

R.I.P PAUL WALKER



Pazar günlerinden sonsuza kadar nefret ediyorum artık. Bu sefer gerçekten suçlu. Gün, pazar sendromuna olan buruk nefretimden daha fazlasını hak ediyor artık. Gerçek bir nefret. Güne böyle bir haberle uyanmak! keşke hiç sabah olmasaydı dedirtiyor insana. 
2013 yılı benim için berbat bir yıldı. 2013 yılında birçok sabah güne kötü başladık hep beraber. Bir sürü ölüm haberine açtık gözlerimizi. Ama en çok bu ölüm üzdü beni. Mekanın cennet olsun HIZLI & ÖFKELİ adam! Artık biz de çok ÖFKELİYİZ! Ve biliyorum ki bir gün ONLARLA GÖKYÜZÜNDE buluşacaksın!

Jennifer L. Armentrout - Melez (Melez Sözleşmeleri #1)


     Evetttt.... Yeni bir seri ve yanında sürüklediği heyecan. Ve merak. Ve mutluluk. Ve delilik. Ve deli raporu. Ciddiyim... Eğer siz de benim gibi son birkaç aydır kitap alışverişinin dibine vurduysanız, en az bir ay daha kitap alma olanağınız yoksa ve serinin devamı elinizde bulunmuyorsa... Olur da beni merak ederseniz bir yandan meraktan ölüyor olacağım bir yandan da deli raporu almayı garantileyen bir kıza dönüşeceğim.
    Tüm bunların tek nedeni ise Jennifer. Kendisi yine döktürmüş anlayacağınız. Hayır, sen zaten Lux serisi ile kendimden geçmemi sağlamışsın ( Ki bu konuda da çok kırdın beni. Ne yani! 5. kitap Haziran'da mı yayınlanacak? Tabi bu Türkiye'deki yayımlanma zamanı değil. Biz ne kadar bekleyeceğiz yahu?!) üzerine Melez Sözleşmeleri serisi ağır geldi bana. Evin içerisinde elimde kitap, kelimelere yapışık bir şekilde geziyorum.
    Kitabın konusuna gelecek olursak... Hermatoi ırkı, Tanrılarla yaratıkların soyu. İki Hermatoi çocuğu Safkan oluyor ve tanrısal güçlere sahip oluyorlar. Bir Hermatoi ile bir ölümlünün çocuğu ise Melez oluyor. Melezlerin önünde ise iki seçenek var: Ya Safkanlara köle olacaklar ya da avcı. Bir melez olan Alex (Alexandria) Safkan olan Aiden'a aşık olunca işler karışır. Çünkü sevgili kitap kurtları, Melezler ile Safkanlar arasındaki ilişki yasaktır.
   Sonrasında olaya Seth de katılıyor ama oralara hiç girmeyelim. Her ne kadar birçok kişinin fikri aksi yönde olsa da ben bu Seth'e fena gıcık oldum. Yok yani katiyen alışamam kendisine ve Alex ile aralarında olabilecek şeylere de katlanamam.
   Yorumuma gelirsek: Bazı zamanlar bu seriyi Lux serisinden daha fazla sevmedim de değil hani! Lux'a göre daha duru bir anlatımı var. Alex ve Aiden'a kapılmak daha kolay. Çoğu zaman onları Melez ya da Safkan gibi değilde insan gibi görüyorum. Onlara gerçekten çok bağlandım. Özellikle Aiden'a baya bir kanım ısındı. Bunda kitabı okurken gözümde Aiden'ı gerçekte var olan biri olarak canladırdığım için de olabilir. Peki bu kim mi?! Belki de pek çok kişi ne alaka ya?! falan diyebilir. Ama ben yakıştırdım.



Ve karşınızda İan Harding... 


Alex için de biri var aklımda ama o konuda susma hakkımı kullanıyorum. Muhtemelen herkesin beğeneceği bir yakıştırma olurdu.

Sonuç olarak kitaba bayıldım. Özellikle fantastik severlerin kesinlikle okuması gereken bir seri olmuş. Birçok yerde Vampir Akademisi ile arasındaki benzerlikten söz edilmiş ama ben pek benzetemedim açıkçası. Gayet özgün olmuş. Gerçi VA'ni okuyalı baya bir zaman oldu ama hatırlıyorum yani. 


Altını çizdiğim yerler ( Aslında üstünü fosforlu kalemle boyadığım yerler!! Siz öyle yapmıyor musunuz?)

"İki kişi birbirini bir odada görür ya da kazara birbirlerine değerler. Ruhları, o kişinin kendilerinin olduğunu anlar. Zamanın bunu göstermesi gerekmez. Ruh daima...bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bilir."

"Çok tehlikelidir...tıpkı tanrıların arasında yürüyenlerin öpücüğü gibi. Sarhoş edici, tatlı ve ölümcül...onunla nasıl başa çıkacağını bilmelisin. Sadece birazı sana iyi gelir. Çok fazlası...seni sen yapanı alır götürür."

"Sevdiklerini öldüreceksin. Bu senin kanında, kaderinde var. Yani buna tanrılar karar verdi ve tanrılar öngördü."


  Piperi Nine
                           

Muhteşem Yaratıklar / Muhteşem Karanlık / Muhteşem Kaos - Kami Garcia / Margaret Stohl (EPSİLON YAYINEVİ )

Bu yazıyı yazmamın sebebi kitabın konusunu anlatmak,yorum girmek bla bla değil aslında. Amacım biraz stres atmak,beyin hücrelerime yayı...