Vampirlerle ilgili yazmak zor iş. Hele popüler kültürün hezimetine uğramamış, ayakta kalabilecek vampirler yaratmak daha da zor bir iş. Bugün halen kitaplarıyla adından bolca söz ettirebilen Anne Rice bunu başarmış sayılı yazarlardan biri.
Anne Rice 4 Ekim 1941'de İrlanda asıllı Katolik bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Louisiana'da doğdu ve hayatının büyük bir bölümü bir kısmını bu bölgede geçirdi. Öyle ki yazdığı romanlarda Louisiana'nın etkisinde kalmıştır. ( Anne Rice hakkında ayrıntılı bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Anne_Rice )
Anne Rice kitaplarında yalnızca Vampirlere yer vermemiş Cadılar ve Mumyaları da gerçek efsanelerinden koparmadan hafızalara kazınan hikayeler ortaya çıkarmıştır. Vampirle Görüşme ve Lanetliler Kraliçesi kitapları filmlere uyarlanmış Lestat ise Broadway Müzikali olarak sahnelenmiştir. Daha birçok kitabı beyaz perdeye uyarlanabilecek kalitede olmasına karşın bu iki filmle yetinilmiştir.
Umarız diğer kitapları gözardı edilmez. Özellikle bir Pandora hayranı olarak onu beyaz perdede görmekten mutluluk duyarım.
PANDORA
M.Ö. 15. yüzyılda Roma'da dünyaya gelmiş bir kadın. 2000 yaşında bir vampir... Pandora!
2000 yıldır bir aşkın peşinden sürükleniyor. Marius ve Lestat ile birlikte New Orleans'a hareketli bir yolculuk yapıyor.
Yıllar sonrasında artık Marius'dan vazgeçmişken arkadaşı David'in ısrarıyla tüm hikayesini yazmaya karar veriyor. Geçmişi hatırladıkça Marius'a olan aşkı alevleniyor.
Aslında bu kitabı okuyalı uzunca bir süre geçti. Ama hala üzerimdeki etkisi devam ediyor. Pandora benim için en gerçekçi vampirlerden biri. Hem de bize tarihi yaşatıyor. Eski dönemlere dönüyoruz. O zaman ki yaşayış tarzlarını öğreniyoruz. Pandora kendi içinde büyüdükçe biz de onunla birlikte büyüyoruz.
Şimdi oturmuş Pandora'yı hatırlamaya başladıkça ona olan özlemim de büyümüyor değil! Sanırım onunla birlikte yeniden yaşamaya hazırım.
VİTTORİO
"Küçük bir çocukken korkunç bir rüya görmüştüm. Rüyamda kardeşlerimin kesik başlarını kucağımda tutuyordum. Kocaman, kıpır kıpır gözleri ve kızarmış yanakları dışında tamamen hareketsiz ve sessizdiler. Benimse adeta dilim tutulmuş, kucağımdaki bu korkunç görüntüye bakakalmıştım.
Ve bir gün rüyam gerçek oldu. Ama kimse ne onlar ne de benim için ağlayabilir artık, çünkü isimsiz olarak gömülmelerinden bu yana beş yüz yıl geçti.
Ben bir vampirim.
Adım Vittorio..."
Vittorio kendi hikayesini bu satırlarla yazmaya başlarken sizi daha ilk sayfadan ele geçiriyor. Daha sonrasında kitabı elinizden bırakmanızın imkanı yok. Pandora'dan çok daha genç olan Vittorio yaşadıklarıyla onu hikayesini aratmıyor.
Kalemi tutan Anne Rice olunca Ortaçağ'ın Floransa'sında Vittorio ile gezinmekte pek keyifli oluyor. Her ne kadar bugün Anne Rice dediğimizde ilk başta sayılan kitaplarından olmasa da, Vittorio kendisini sevdirmesini biliyor. Artık bir kan emiciyi ne kadar sevebilirseniz!
Evet, bu kadının daha çok romanı sinemaya uyarlansa güzel olur. Aslında yazar olmak ne kadar zor. Kendini yetiştirmek isteyen bir iş. Önce ortaçağ Floransa'sı veya başka bir çağ, mekanla ilgili bilgi edinip, bir de orada geçen olayları yazıyorsunuz. Araştırmacı ve baya hayal gücü sahibi olmak gerek. Hele fantastik bir konuda yazmak. Yazarlara hayran olmamak elde değil.
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum bu düşüncene. Yazar olmak için hayal gücü yeterli olmuyor. Bunun yanında bilmek, araştırmak da gerekiyor. Özellikle eski zamanda geçen romanların yazarları için daha güç bir iş bu. Hiç yaşamadığın bir dönemi yazıyorsun!
SilBu Vittorio çapkındır kesin:) Hem de İtalyan.
YanıtlaSil