31 Aralık 2013 Salı

O Öldü Ben Öldüm



Ruhumu adadım karanlığa
Aydınlık bana o kadar uzaktı ki
Elimi uzatıp tutabilsem,
İçimi ısıtabileceğinden emin olsam da
Elimin tersiyle iterdim güneşi
Alışmıştım bir kez acı çekmeye.
Acı varoluşumun sebebiydi.
Acısız bir ben imkansızdı gün için.
Ben acı çektim,
Aydınlık beni iteledi.
Ben acı çektim,
Karanlık bana, hoşgeldin, dedi.
Ben acı çektikçe 
Beni kabullenene yürüdüm.
Ben her acı çektiğimde
Karanlık beni daha fazla ele geçirdi.


O öldü, ben öldüm.
Olasılığı yoktu onsuz bir geleceğin!
Herhangi bir anlamı yoktu
Bu yolda yalnız yürümenin
Onunla öldüm çünkü;
Yaşamaya devam etseydim,
Her gün ruhum 
Yeniden ve yeniden yanardı
Ruhumun kavrulmasına dayanamazdım
Ölmek daha kolaydı benim için
Ben de öldüm
Karanlığa onunla yürüdüm.
Belki güneşi değil 
Ama geceyi paylaştık birlikte.
Böylesi de güzeldi yeterince.
Geceyi paylaşmak...
Karanlığı paylaşmak...
Biz karanlığa yürüyünce,
Aydınlık bizi iteledi.
Biz acı çektik,
Karanlık bize, hoşgeldiniz, dedi.
Biz acı çektikçe 
Bizi kabullenene yürüdük.
Biz her acı çektiğimizde,
Karanlık bizi daha fazla ele geçirdi.

Yeni Bir Yıl Yeni Hayaller

     

Mutlu yıllarrrrr :D 2014'ün herkesin tüm isteklerine kavuştuğu yıl olması dileğiyle. Umarım herkes bolca mutluluğa, muhteşem aşklara, inkar etmeyelim lütfen hepiniz istiyorsunuz, bolca paraya sahip olur. Açıkçası bu tarz aslında klişeleşmiş konuşmalar yapmakta biraz beceriksizim. Mazur görün artık.
Kendime 2014 için süper ötesi bir liste hazırladım ama öncesinde 2013 hakkında konuşmak istiyorum biraz. Benim için müthiş bir yıldı, diyemeyeceğim açıkçası. Aksine bolca stresli bir o kadar da üzüntülü bir yıl geçirdim. O konularda hiç ayrıntıya girmeyeceğim ama kaybettiklerimizden söz etmeden geçemeyeceğim. 2013'de özel bir kaybım olmadı. Niye bunu belirttiğimi sorarsanız, benim için şaşırtıcı ama sevindirici bir durum bu. Sürekli birilerini kaybetmekten yoruldum. Geçmiş yıllarda önce dedemi sonrasında babamı kaybettim. Hiç beklemediğim bir anda kişisel sıkıntılar yaşadım. Ağır bir hastalık geçirdim. Ama bu yıl (ufak tefek aksilikler olsa da) ciddi bir problem olmadı yakın çevremde. Tabi beni çok üzen kayıplar yaşamadım anlamına gelmiyor bu.
2013 de birçok insanı kaybettik. Herkesin ismini tek tek yazmayacağım buraya ama benim için önemli olan iki kişinin kaybından bahsedeceğim. Öncelikle Temmuz ayında Glee dizisinin Finn'i olan Cory Monteith'i kaybettik.




 Yıkıcı bir durumdu açıkçası. Henüz 31 yaşındaydı ve yıllardır bağımlısı olduğu uyuşturucu aldı onu bizden. Hepimizi üzdü bu durum. Tabi en çok da ailesini. Ne söylenebilir ki?
İkinci ismin kim olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Paul Walker... 


Onun hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki aslında... Hani konuşmak istersiniz ama üzgünsünüzdür ve boğazınıza bir şey takılmış gibi olur konuşamazsınız. Şuanda bana olan tam da bu tarz bir şey. Kelimeler parmaklarımda takılıyor. Sadece şunu söyleyebilirim: Onun ölümü benim için gerçekten yıkıcıydı. Hatta şöyle belirteyim: Bugüne kadar ki en büyük kaybım babam... Onun gidişine asla alışamayacağım, o her zaman benimle birlikte. Umarım şuanda güzel bir yerdedir. Bunu parantez olarak belirttim çünkü belki size garip gelecek ama babamdan sonra beni en çok etkileyen, en çok yıkan ölüm Paul Walker'ın ölümü. Bunu der ve bu konuda çenemi kapatırım.
Listeme gelecek olursak ya da durun gelmeyelim daha. Öncesinde biraz neşelenelim. Haydi hep beraber dinleyelim.
!
!
!





2014

1) Çok daha fazla kitap tabi ki. Bu sene yalnızca 47 kitap okuyabildim. Hoş bir durum değil açıkçası. Bu sene hedefim 100.

2) Bu yıl çok daha fazla film izleyeceğim. Bunu belirtmeden geçemedim açıkçası. Her ne kadar üzerimde kitap kadar etkisi olmasa da filmler de ruhumu besliyor. Bu sene zaten birçok film izledim ama 2014 de sayısı artacak.

3) Bu sene bir türlü yapamadığım şey: Yazmak! Bloga yazmaktan bahsetmiyorum tabi ki. Yazı yazmayı gerçekten çok severim ama baya bir üşengecim.  Dolayısıyla bu yıl blog dışında fazla bir şey yazmadım. Ama bu durum yeni yılda değişecek. Yazmaya çok daha fazla vakit ayırcağım.

4) Kendimi üzmeyeceğim, olabildiğince pozitif bir duruş sergileyeceğim.

5) Blogumla çok daha fazla ilgileneceğim. Eylül'den beri bloggerdayım ve bu 43. yazım. Ama çok daha fazla ilgi gerekli öyle değil mi?!

6) Kendimle çok daha fazla ilgileneceğim.


İşte bu kadar! Hayır aslında bu kadar değildi ama yazarken her şey aklımdan uçup gitti. Yine de bu liste benim için yeterli. En azından şimdilik. :D

Son olarak tekrar mutlu yıllar diler, huzurlu, eğlenceli bir gece geçirmenizi dilerim.

29 Aralık 2013 Pazar

Hours - Yaşam Savaşı [PW]



     Yapım:                 2013 - ABD
     Tür:                      Dram, Gerilim
     IMDb Puanı:       6,4
     Süre:                    97 Dakika
     Yönetmen:           Eric Heisserer
     Oyuncular:          Paul Walker, Genesis Rodriguez, Tony Bentley, Judd Lormand, Nick Gomez
     Senaryo:             Eric Heisserer
     Yapımcı:             Peter Safran, Scott Willmann


    Paul Walker ölümünden sonra bir kez daha karşımızda. Sanki ölümünün yaklaştığını hissetmiş gibi bakıyor kameralara. Ya da ben gözlerine baktığında ölümün soğuk gelişi görüyorum derinliklerinde. Neyse konumuz bu değil. Paul'un gidişinin detaylarına girecek gücü de bulamıyorum açıkçası kendimde. Biliyorum başlarsam susamam ( Belki garip gelebilir sizlere: Hala hergün Paul'u hatırlar hüzünlenirim. Ne kadar garip değil mi? Ailemden biri gibi sanki.). Yoksa anlatacak çok şey var onun hakkında.


      Bugün amacım Paul'un kendisi (kişiliği) hakkında konuşmak değil, filmi ve oyunculuğu hakkında bir şeyler söylemek. Öncelikle filmin konusu kısaca şöyle: [Aynen Sinemalar.com dan kopyalıyorum] Film. Nolan'ın (Paul Walker) hikayesini anlatıyor. Katrina kasırgası sırasında eşi doğum sırasında hayatını kaybeder ve yeni doğmuş bebeği ile hastanede tek başlarına kalırlar. Doğa şartlarına ve yağmacılara karşı vereceği mücadeleyi anlatmaktadır.
   Kısa bir tanıtım yazısı olmuş ama zaten hakkında söylenebilecek fazla bir şey yok. Birçok yerde film hakkında okuduğum yorumlara katılıyorum: Filmi ayakta tutan kesinlikle Paul Walker. Zaten onun dışında gözüken oyuncuların tamamı da filmde çok kısa sürelere sahipler. Filmin ilk dakikalarında hayatını kaybeden Abigail (Genesis Rodriguez) bile (Filmin daha sonraki dakikalarında geçmişe dair görüntülerde dahil) toplasak 10 dakika yer almamıştır filmde. Zaten filmi izlerken aklımdan geçenler şunlardı: Gerçekten de tek kişilik dev kadro! Hee bu durumdan memnun değil miyim?! Gayet memnunum aslında. Paul Walker'ın son filminde (2014 de Brick Mansions adındaki film vizyona girecek gibi görülüyor ama Hızlı ve Öfkeli'den sahnelerinin çıkarıldığını öğrendikten sonra bu filmin akıbeti hakkında emin olamıyorum açıkçası) sadece onu izlemek keyif vericiydi. Onunla bir odada yalnız kalmak gibi...


Paul Walker'ın böyle bir filmde oynamayı nasıl kabul ettiği de merak konusu doğrusu. Tamam filmin genel olarak iyi bir konusu var ama kurgu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ana konu alınıp daha güzel bir kurgu yaratılabilirdi. Güzel de olurdu açıkçası. Filmle ilgili kafamda daha iyi senaryolar yaratabiliyorum. Birincisi duygu eksikliği vardı. Hikaye insanı duygulandıracak türdendi ama dediğim gibi kurgu eksikliğinden dolayı bu  filme yansıtılamamış. Kafamda oluşan kurguların birçoğu beni hıçkıra hıçkıra ağlatacak türden. Ama gelin görün ki filmi izlerken gözümden bir damla bile yaş gelmedi.
Senaryo beni tatmin etmemiş olsa bile Paul Walker'ın oyunculuğu her zaman ki gibi enfesti. Daha ne olsun! Adam tek başına götürdü filmi. Birçok eksikliğe rağmen film izlenebilir kıvamda. Bir de filmin sonu öyle bitmeseydi iyiydi. Yarım kalmış gibi hissettim. Ama ne olursa olsun; senaryo, yönetmen için değilse bile sırf Paul için bu film izlenir. Onun son filmlerinden biri olduğu da unutulmamalı. Son olarak diyorum ki: Sana ağlamak değil gülmek yakışır ancak...





28 Aralık 2013 Cumartesi

Alışveriş VOL. 3

     Söz konusu kitaplar olunca insan para falan düşünmüyor. Şahsen ben üzerime herhangi bir kıyafet alırken vb. falan çok düşünürüm, şart mı bunu almam, diye. Birçok sefer elime aldığım bir bluzu, gömleği falan aynen rafa geri bırakır, mağazadan koşar adımlarla çıkarım. İşin aslı parama kıyamam. O parayla kendime kitap almak varken neden boşa harcayayım ki?! Anlayacağınız, şuanda kıvranıyorum farketmişsinizdir, bugün yine kendime kitaplar aldım. Paraya kıydım, pişman değilim. Hatta şuanda kendimi gayet dinamik hissediyorum. Dün ki yorgunluğumdan eser kalmadı. :) Peki neler mi aldım?! İşte yeni sevgililerim...

Evet, bu harika üç kitabı almaktan alıkoyamadım kendimi.  Ama çok güzel değiller mi? 
Lux serisiyle birlikte Dex ailesiyle de tanışmış oldum. Jennifer beni fazlasıyla etkilediği için, kitapçıya her gittiğimde öncelikle Dex kitaplarının bulunduğu rafa koşmamı doğal karşılarsınız. Beni Seç'i de her gittiğimde görmüş ama bir türlü elim gitmemişti ama kitabın cazibesine daha fazla dayanamayarak aldım. Kitabın devamı olan Elit'ten de haberim var fakat gittiğim kitapçıda kalmamıştı ne yazık ki. Onu artık başka bir zaman alacağım. Kitabın konusu için şuraya lütfen: http://www.dr.com.tr/Kitap/Beni-Sec/Kiera-Cass/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000432112


    Sana Soyundum kitabına gelirsek: Özellikle bu kitaba karşı bir ilgim yoktu ama hangi kitapçıya girsem Sylvia Day ilgimi çekiyordu. Yani anlayacağınız bu kitabı biraz da yazarı için aldım. Bana göre Sylvia ile tanışma vakti gelmişti geçiyordu bile. Konusu da ilgimi çekince alamadan duramadım. Bu noktada tek bir pişmanlığım var, bu hem Beni Seç hem de Sana Soyundum için geçerli, serilerden ne kadar uzak durmaya çalışsam da zaten var olan serilerime iki tanesi daha eklemiş oldum. Seri okumak zor iş canım. Bir sonraki kitabı beklemek falan. Neyse lafı daha fazla uzatmayalım ve bu kitabın konusu için sizi şuraya alalım: http://www.dr.com.tr/Kitap/Sana-Soyundum/Sylvia-Day/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000433032

   Son kitabımıza gelecek olursak: 80 Gün Serisinin ilk kitabı olan Arzunun Rengi'ni havada kaptım diyebilirim. Seri zaten başlı başına ilgi çekici. Konusu da çok ilgimi çekti açıkçası. Büyük bir zevkle okuyacağımdan eminim. Kitabın konusu için şöyle gelin lütfen: http://www.dr.com.tr/Kitap/80-Gun-Arzunun-Rengi/Vina-Jackson-Jackson/Edebiyat/Roman/Romantik/urunno=0000000432128
   
   2013'ün son günlerinde bu kitapları okuyabileceğimi sanmıyorum doğrusu. Elimde şuan hali hazırda okuduğum iki kitap var zaten. Gerçi üçünden birini alıp hemen başlama dürtüsü peşimi bırakmıyor olsa da  bu kitapları yeni yıla saklamak daha doğru geliyor bana. Yani okuyabilmek için birkaç gün daha sabretmeliyim. Ama sonunda mutluluk varsa beklemeye değer. Peki siz bu aralar hangi kitaplara kavuştunuz?
 

27 Aralık 2013 Cuma

Keep Calm And Read Books


Başka ne yapılabilir ki zaten? Özellikle benim durumumu yaşıyorken! Nerelerdeydim ben? Bakıyorum da en son post'umu 3 Aralık'da girmişim. Tam 24 gündür yokmuşum buralarda.  Blogumu boşladığımda değil tabi ki. Zorunlu bir ayrılıktı bu benim için. Sadece interneti değiştirmek istemiştim. Gittim kapattım eskisini. Ama yenisini açtırmak bir hayli zor oldu. Bir sürü sorun, telefon görüşmeleri, bağırış çağırış, en sonunda bugün kavuştum internetime. Bu kadar süre uzak kalmak zor oldu benim için. Bir şeyin daha farkına vardım bu sürede, internete bağımlı hale gelmişim resmen. Gerçi birçoğumuz için aynı şey geçerlidir muhtemelen. Anladım ki internet denen illet zevk konumunda çıkıp ihtiyaç konumuna yükselmiş. Prensimiz olmadan yaşayamıyoruz.
Peki neler yaptım bu sürede? Kitap okudum tabi ki ama beklediğimin altında bir performans gösterdim. Tabi bunun  sebeplerinden biri okulun kapanmasına çok az bir süre kalmış olması ve her gün finallere bir adım daha yaklaşıyor olmam. Her şeye rağmen birkaç kitap bitirebildim yine de. Kısaca okuduğum kitaplardan bahsedeyim ama hepsi için ayrı ayrı yorum yapamayacağım mazur görün beni. Biraz önce bahsettiğim sebepten dolayı bir hayli yorgunum hatta bir süredir ayakta bile zor duruyorum. 
Kitaplara gelirsek:

İnternetimden  ayrı düşmeden önce Melez Sözleşmeleri serisinin 1. kitabı olan Melez'i okumuştum zaten. Prensim olmadığı süre içerisinde  Safkan'ı, Tanrı'yı ve Apollyon'u da okudum. Tabi ki hepsine bayıldım. Devam kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.



Jennifer her geçen gün beni daha da bağlıyor kendine. Favori yazarlarım arasında yer almak için sabırsızlanıyorum olmalı :)



Mina Urgan iyi ki Virginia Woolf'un biyografisini kaleme almış. Bir çırpıda okudum. Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen bir kitaptı. Her ne kadar okumayı çok istesem de bazı sebeplerden dolayı bu zamana kadar bekledi. Ama değdi. Gerçekten de Virginia Woolf'u daha bir yakından tanımamı sağladı bu kitap. Onun hayatı benim hayatım olsaydı ne yapardım bilemiyorum.


Yine mi Jennifer? diyeceksiniz belki. Ama kadın okutturuyor kendini. Hem Luxen'lere şans vermişken Arum'ları dışlamak olmazdı. Onları da tanıdım ve hiç pişman değilim. Bu kitap bana bir şeyi de öğretti. Tek taraflı düşünmeyeceksin hiçbir şeyi! 


Son olarak Ally Condie'nin Yol kitabını okudum. Serinin ilk kitabı Eşleşme her ne kadar beni tam anlamıyla tatmin etmiş olmasa da seriyi devam ettirmeye karar verip 2. kitabı da okudum. İlkinden daha ilgi çekiciydi açıkçası. En azından kitap boyunca bize bıraktığı cevaplanmamış sorular 3. kitabı okumayı fazlasıyla teşvik edici. Dolayısıyla son kitap olan İsyan'ı sabırsızlıkla beklemekteyim. Çok fazla beklemeyeceğimi umarım ki zaten Delidolu Yayınları, bir aksilik çıkmazsa, kitabın Ocak sonunda çıkacağını duyurdu. 

Tüm kitapların yanı sıra şuan elimde iki kitap daha var. Ve onları kısa sürede bitirmeyi umuyorum. Kış okuma şenliği kapsamında pek fazla kitap okuyamadım bu ay açıkçası. Yukarıdaki kitaplardan yalnızca Mina Urgan'ın kitabı şenlik dahilindeydi. Elimdeki kitaplarda listede yer alan kitaplar olduğu için okumama daha bir hız vereceğim. Ayı tek kitapla kapamak istemiyorum doğrusu.

Peki siz neler okudunuz bu sürede?



3 Aralık 2013 Salı

Pretty Little Liars Jenerik



    Pretty Little Liars en sevdiğim dizilerden biridir. Jenerik müziğiyle de her zaman ilgimi çekmiştir. Nedendir bilmem, yıllardır bir türlü şarkının tamamını dinleyemedim. En sonunda dün ilk kez şarkının tamamını dinleyebildim, hatta klibini izledim. Çok ilginç bir çalışma olmuş gerçekten de... Bu yüzden sizlerle paylaşmak istedim. Klip tam olarak ne zaman çekildi, hangi mantıkla çekildi araştırmadım ama "Alison" kısmı ilginç olmuş. Tesadüf mü yoksa bilerek yapılmış bir şey mi, fikrim yok açıkçası. Lafı uzatmayayım artık. Bu post da böyle olsun . İyi dinlemeler :)

!!!! Sizce de kızın sesi Sertab Erener'in sesini anımsatmıyor mu?

Kış Okuma Şenliği #1. Ay



Kış okuma şenliğimizin birinci ayını tamamlamışız. Zaman ne de çabuk geçiyor. Bu ay içerisinde birçok kitap okuduğumu söyleyebilirim. Yani benim için harika bir aydı. Ama maalesef okuduğum kitaplardan sadece iki tanesi etkinlik listemde yer alan kitaplardı [15. kategoriyi de tamamladım. Yani aslında dört kitap :) ]. Ne yapayım yani! Fuardan aldığım ve dayanamayıp fuardan sonra aldığım kitaplar gerçekten de ilgimi çekiyordu. :) Çekimlerine karşı koyamadım. Dolayısıyla çok az bir puan topladım. Gelelim neler okuduğuma:

9. Kategori: Adında kış mevsimine ilişkin sözcük olan ya da kış teması olan bir kitap: Bu kategorideki kitabım Kristin Hannah'a ait olan Kış Bahçesi idi.

#Kış Bahçesi / Kristin Hannah / 512 sayfa / Pegasus Yayınları / 20 puan

15. Kategori: Bir üçleme ya da aynı seriden üç kitap okuyanlara (40 puan)

#Oniks / Jennifer L. Armentrout / 396 sayfa / DEX Yayınları
#Opal / Jennifer L. Armentrout / 420 sayfa / DEX Yayınları
#Köken / Jennifer L. Armentrout / 408 sayfa / DEX Yayınları

Sonuç: 60 puan / 1736 sayfa

Çok keyifli bir ay geçirdik. Müthiş bir üç ay daha bizi bekliyor. Keyifli okumalar diliyorum :)

1 Aralık 2013 Pazar

R.I.P PAUL WALKER



Pazar günlerinden sonsuza kadar nefret ediyorum artık. Bu sefer gerçekten suçlu. Gün, pazar sendromuna olan buruk nefretimden daha fazlasını hak ediyor artık. Gerçek bir nefret. Güne böyle bir haberle uyanmak! keşke hiç sabah olmasaydı dedirtiyor insana. 
2013 yılı benim için berbat bir yıldı. 2013 yılında birçok sabah güne kötü başladık hep beraber. Bir sürü ölüm haberine açtık gözlerimizi. Ama en çok bu ölüm üzdü beni. Mekanın cennet olsun HIZLI & ÖFKELİ adam! Artık biz de çok ÖFKELİYİZ! Ve biliyorum ki bir gün ONLARLA GÖKYÜZÜNDE buluşacaksın!

Jennifer L. Armentrout - Melez (Melez Sözleşmeleri #1)


     Evetttt.... Yeni bir seri ve yanında sürüklediği heyecan. Ve merak. Ve mutluluk. Ve delilik. Ve deli raporu. Ciddiyim... Eğer siz de benim gibi son birkaç aydır kitap alışverişinin dibine vurduysanız, en az bir ay daha kitap alma olanağınız yoksa ve serinin devamı elinizde bulunmuyorsa... Olur da beni merak ederseniz bir yandan meraktan ölüyor olacağım bir yandan da deli raporu almayı garantileyen bir kıza dönüşeceğim.
    Tüm bunların tek nedeni ise Jennifer. Kendisi yine döktürmüş anlayacağınız. Hayır, sen zaten Lux serisi ile kendimden geçmemi sağlamışsın ( Ki bu konuda da çok kırdın beni. Ne yani! 5. kitap Haziran'da mı yayınlanacak? Tabi bu Türkiye'deki yayımlanma zamanı değil. Biz ne kadar bekleyeceğiz yahu?!) üzerine Melez Sözleşmeleri serisi ağır geldi bana. Evin içerisinde elimde kitap, kelimelere yapışık bir şekilde geziyorum.
    Kitabın konusuna gelecek olursak... Hermatoi ırkı, Tanrılarla yaratıkların soyu. İki Hermatoi çocuğu Safkan oluyor ve tanrısal güçlere sahip oluyorlar. Bir Hermatoi ile bir ölümlünün çocuğu ise Melez oluyor. Melezlerin önünde ise iki seçenek var: Ya Safkanlara köle olacaklar ya da avcı. Bir melez olan Alex (Alexandria) Safkan olan Aiden'a aşık olunca işler karışır. Çünkü sevgili kitap kurtları, Melezler ile Safkanlar arasındaki ilişki yasaktır.
   Sonrasında olaya Seth de katılıyor ama oralara hiç girmeyelim. Her ne kadar birçok kişinin fikri aksi yönde olsa da ben bu Seth'e fena gıcık oldum. Yok yani katiyen alışamam kendisine ve Alex ile aralarında olabilecek şeylere de katlanamam.
   Yorumuma gelirsek: Bazı zamanlar bu seriyi Lux serisinden daha fazla sevmedim de değil hani! Lux'a göre daha duru bir anlatımı var. Alex ve Aiden'a kapılmak daha kolay. Çoğu zaman onları Melez ya da Safkan gibi değilde insan gibi görüyorum. Onlara gerçekten çok bağlandım. Özellikle Aiden'a baya bir kanım ısındı. Bunda kitabı okurken gözümde Aiden'ı gerçekte var olan biri olarak canladırdığım için de olabilir. Peki bu kim mi?! Belki de pek çok kişi ne alaka ya?! falan diyebilir. Ama ben yakıştırdım.



Ve karşınızda İan Harding... 


Alex için de biri var aklımda ama o konuda susma hakkımı kullanıyorum. Muhtemelen herkesin beğeneceği bir yakıştırma olurdu.

Sonuç olarak kitaba bayıldım. Özellikle fantastik severlerin kesinlikle okuması gereken bir seri olmuş. Birçok yerde Vampir Akademisi ile arasındaki benzerlikten söz edilmiş ama ben pek benzetemedim açıkçası. Gayet özgün olmuş. Gerçi VA'ni okuyalı baya bir zaman oldu ama hatırlıyorum yani. 


Altını çizdiğim yerler ( Aslında üstünü fosforlu kalemle boyadığım yerler!! Siz öyle yapmıyor musunuz?)

"İki kişi birbirini bir odada görür ya da kazara birbirlerine değerler. Ruhları, o kişinin kendilerinin olduğunu anlar. Zamanın bunu göstermesi gerekmez. Ruh daima...bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bilir."

"Çok tehlikelidir...tıpkı tanrıların arasında yürüyenlerin öpücüğü gibi. Sarhoş edici, tatlı ve ölümcül...onunla nasıl başa çıkacağını bilmelisin. Sadece birazı sana iyi gelir. Çok fazlası...seni sen yapanı alır götürür."

"Sevdiklerini öldüreceksin. Bu senin kanında, kaderinde var. Yani buna tanrılar karar verdi ve tanrılar öngördü."


  Piperi Nine
                           

25 Kasım 2013 Pazartesi

Lux Serisi: Oniks - Opal - Köken / Jennifer L. Armentrout


Evet şuan tamda bu durumdayım. Bir Elena kadar iyi biri oluyorum (Yoksa bu durum değişti mi?) bir Katerina gibi kötülük kraliçesi kesiliyorum. Nedenim ise masumane. Lux serisi (şimdilik) bitti ve 5. kitabın ne zaman çıkacağı konusunda herhangi bir fikrim yok! Bu durumda haklı değilsem neyim?! Buradan Jennifer L. Armentrout'a sesleniyorum: Böyle heyecanlı bir yerde kitap bitirilir mi?!


Aslında bu yazıyı günler öncesinde yazacaktım. Kitap fuarı öncesi Obsidiyen'i okumuştum zaten. Serinin diğer kitaplarını ise fuardan aldım. Araya başka kitaplar girdiği için seri bir süre beklemede kaldı. Ta ki birkaç gün önceye kadar. Sonrası malum öncelikle Oniks'i bir çırpıda bitirdim. Hakkında bir şeyler yazmalıydım öyle değil mi? Ama yazamadım çünkü bir an önce Opal'i bitirmem gerekiyordu. Sonra da Köken'i... Sonuç olarak kısmet bugüneymiş. Ama tahmin edersiniz ki üç kitap arasındaki çizgiler artık belli belirsiz. Doğal olarak hepsini ayrı ayrı değerlendirmem olanaksız. 
Lux serisinin konusunu hepinizin bildiğini varsayıyorum. Yoksa öyle yapmasam mı?



Oniks'in arka kapağında şunlar yazıyor:


Opal'de şöyle: 


Köken ise şöyle:

Yorumuma gelirsek: Şuan ağlayabilirim. Tamam çok duygusal değiller ama bitti ve bu beni gerçekten üzüyor. Ben böyleyim işte. Bir seriye başlayınca ona bağlanıyorum, karakterleri öyle benimsiyorum ki onları ezer hale geliyorum. Benim seri okumam yasaklanmalı bence.
Daemon ve Katy arasındaki şey çok farklı. Bu tarzdaki diğer kitaplarda yer alan gerçeküstü çiftlerden çok daha gerçekçiler. Tamam bu ikisi de insan değil, yani en azından Daemon insan değil, Katy'nin durumlar ise biraz karışık ama çoook gerçekçiler. 
Neler oldu öyle yahu? Özellikle Köken'i ağzım açık, gözlerim pörtlek pörtlek okudum. Bir heyecanlı bir heyecanlı. Tamam ilk kitaptan itibaren okurken soluğum sürekli kesiliyordu ama SD, Daedalus falan karışınca işin içine heyecan an be an arttı. Kat'e neler yaptılar öyle. Daemon kediciğine bunların yapılmasına müsaade eder mi sanıyorlar cidden. 

Ehh biraz da spoiler:
Tam Dawson kurtuldu bunun üzerine Beth'ine kavuştu, artık mutlu mesut yaşarlar dedim; Kat'i ele geçirdiler. Hem de kıza ne işkenceler uyguladılar. Tamam böyle olmasını biraz Kat istedi. Vursana karşındakine bir tane. Elin elma armut mu topluyor? Bu ne vicdan! 
Archer'dan başından beri şüpheleniyorum. Yani iyi anlamda. Bizimkilere yardım edeceği belliydi zaten. Ama Köken olduğundan hiç şüphelenmemiştim doğrusu. Yani annem evin içinde gezinip sürekli olarak spoiler verene kadar. Evet annem benden önce okudu seriyi. Bundan sonra hiçbir kitabı benden önce okuyamaz!!!


Kitapla ilgili olan fragmanı da izledim. Hani Pepe Toth ve Sztella Tziotziosz'un oynadığı. Yeri gelmişken Jennifer'a yakıştıramadım. Deamon ve Kat'e yakıştıra yakıştıra bu tipleri mi yakıştırdın?! Ben beğenmedim açıkçası. Pepe Toth yine ehh, idare eder dedirtiyor ama o kız ne ya?! Bir de gerçek hayatta beraberlermiş. Ufak bir araştırma yaptım, eğer doğruysa kız çocuğa yaşıyla baya bir fark atmış.


Benim kafamdaki Daemon ve Kat çok farklıydı açıkçası. Ta ki bunları görene kadar. Tamam kitabın kapağında da bu çift var ama sadece kitap kapağı deyip geçiyorsun. Gerçek olduklarını bile düşünmemiştim ama işte karşımızdalar. Hayal gücümü yok ettin Jennifer!

En iyisi yazıyı burada noktalamak. Yoksa çok farklı bir boyuta sürüklenecek olaylar. Yukarıda yorum yaptım mı ki ben gerçekten? Pek emin değilim ama olsun. Daha çok içimi döktüm sanırım. Kafamda daha ne deli sorular var ama...

Şimdilik bu kadar. Yakın zamanda görüşeceğiz tekrar. Evettt Jennifer'ın diğer bir kitabı Saplantı ile geliyorum. Hemen sonrasında sırada Melez Sözleşmeleri var. 


Peki siz hala LUX serisini okumadınız mı?



HAPPY 50TH BIRTHDAY DOCTOR WHO!


19 Kasım 2013 Salı

KRİSTİN HANNAH // KIŞ BAHÇESİ


    Artık sona yaklaşıyordum. Kelimeler uçup gitmeye başlamıştı. Uçan kelimeler bir süre sonra yerlerini yağmur damlalarına bırakmaya başladı. Gözlerimden çiseleyen yağmurlar önümü sisle kaplamış, başkalarının hayatlarının son kırıntılarını öğrenmeme engel oluyordu. En sonunda yani yağmur dindiğinde ve ben başkalarının hayatlarından kırıntılar toplamaya devam edince ürperdim. Üşüdüm...

   Uzun zamandır beni ağlatabilen tek kitap Kış Bahçesi. Ben sadece onların yaşadıklarını okumadım. Onlarla birlikte yaşadım! Onlar üşüdü ben üşüdüm... Onlar ağladı ben daha fazla ağladım... Onlar gülümsediğinde ben onlardan çok güldüm.
   81 yaşında bir kadın. Kızlarına ömrü boyunca mesafeli davranmış. Onlarla yakınlaştığı sayılı anlar onlara masal anlattığı zamanlar. Masallar bile karanlıkta kalıyor. Anya kızlarına karşı ne kadar mesafeli ise kocasına karşı o kadar yakın. Sanki kızlarından esirgediği sevgiyi eşine olan sevgisine ilave ediyor. Ama her şeye rağmen soğuk kişiliğinden dolayı sevilmeyecek konumda olan Anya'yı bile benimsedim. Artık benimsemek ne kadar kolaysa... Kızlarına karşı bu kadar mesafeli bir anne daha görmedim. Sorun onları sevmemesi değil. Zaten kocasını bu kadar seven bir kadınının onun birer parçası olan kızlarını sevmemesi mümkün değil. Peki neden bu soğukluk? Sayfalar ilerledikçe nedenini anlıyorsunuz, hatta ona hak veriyorsunuz. Kaybetme korkusuna sahip bir kadın Anya. Ne kadar çok severse o kadar çok kaybediyor.
      Sayfalar ilerledikçe hem Anya ve kızlarının birbirlerine yıllardır olmadığı kadar bağlanmalarını görüyor hem de neden böyle bir kadına dönüştüğünü öğreniyorsunuz.


NOT: Bu kitap "Kış Okuma Şenliği" kapsamında hazırladığım listemde yer almaktadır.

16 Kasım 2013 Cumartesi

HARİKA BİR HAFTA = KİTAPLAR

     İki haftalık vize marotununun birinci haftasını geride bırakmış durumdayım. Gerçekten yoğun ve yorucu bir haftaydı benim için. Uzun zamandır yakalayamadığım bir tempo içerisindeydim. Ama nasıl desem, zevk almadım değil bu durumdan. Gerçekten bir şeyler yapıyormuş gibi hissettim kendimi. Sınavdan sınava koşturmak eğlenceliydi.


       Hal böyle olunca kitaplardan uzak kaldığımı düşünebilirsiniz. Ciddi ciddi günlerdir teknolojiden uzak olduğumu söyleyebilirim. Bir haftadır kullandığım tek teknoloji ürünü arabaydı ( Tabi artık teknolojiden sayılıyorsa. Sahi durum bu mudur?). O da zorunlu yani. İstanbul - Kocaeli arası nasıl gidip gelecektim. Ama asla kitaplardan uzak kalmadım. Aksine normal zamanda ayırdığımdan çok daha fazla zaman ayırdım kitap okumaya. Doğrusu şaşırtıcıydı bu durum benim için. Hem ders çalışıp, hem neredeyse günümün tamamını okulda geçiriyorken (Ki günümün tamamı okulda ya da yolda geçiyordu) bir de kitap okumaya bu kadar fazla ayırabilmek büyük bir sürprizdi benim içim. Bir kez daha anladım ki teknoloji zamanımızın çoğunu alıyor hatta yok ediyormuş. Bunu da anti parantez olarak belirtelim.
    Konumuza dönersek... Hazır kitap fuarı macerasını yeni arkamda bırakmışken elimde okunacak çok fazla kitap oldu doğrusu. Ben de yavaş yavaş kısaltayım dedim okunacaklar listemi. Tabi ki okumaya uzun zamandır merak ettiğim ama bir türlü alıp da okuyamadığım Sevimli Küçük Yalancılar serisinden başlayayım dedim. Altıncı kitap olan Tehlikeli'yi aldım elime ve kısa bir süre içerisinde bitirdim. Amacım sadece serinin bir kitabını okuyup sonrasında farklı kitaplara geçmekti. Bu seriye sonra devam edecektim. Ama tabi ki kendimi durduramadım ve yedinci kitaba yani Kalpsiz'e geçtim. O da bitti. Ve yine dayanamayıp ara kitap olan Sevimli Küçük Sırlar'ı okudum. Burada tekrar bir parantez açmak gerekirse, ara kitap her ne kadar Türkiye'de en son çıkan kitap olsa da kitapların içeriğine bakıldığından daha gerilerde yer alıyor. Yani altıyı ve yediyi okumadan önce ara kitap okunmalı.
    Üç  tane kitabı hızla okudum. Kitaplar hakkında yorum yapmayacağım. Zaten bayıldığım bir seri, hatta dizisini de izliyorum. Gerçi yorum yapsam yakınacak çok şey var. Mesela -A hala neden ortaya çıkmadı? Devamlı olarak sahte -A lar önümüze konuluyor. Her neyse...

   Seriyi şimdilik bitirdim (Bir sonraki kitabı sabırsızlıkla bekliyorum. Çok heyecanlı bir yerde kaldık doğrusu). Sonrasında durdum zannediyorsunuz ama öyle bir şey yapmadım tabi ki. Okunacaklar listem bu kadar kalabalıkken duramazdım. Önümde iki seçenek vardı. Ya Stalin'in İnekleri'ni okuyacaktım ya da Kış Bahçesini (LUX serisini ve diğerlerini sonraya bırakmaya karar verdim.). İki kitap hakkında ufak bir yorum araştırması yaptım. Hangisi daha çok beğenilmiş, yorumlar nasıl, falan filan. Stalin'in İnekleri Kış Bahçesine oranla daha yeni bir kitap olduğu için hakkında fazla yorum bulamadım açıkçası. Ben de Kış Bahçesi'ni okumaya karar verdim. Yani şuan elimdeki kitap "o". Her ne kadar hakkında kötü yorumlar okumuş olsam da benim için şuan harika gidiyor. Ve itiraf etmeliyim, araya hafta sonu girince okuma tempom düştü. Teknoloji yine iş başında!
    Her şeye rağmen yine de kendimi normalde çok daha fazla enerjik hissediyorum bu aralar. Bu enerjiyi de kitap okumaya yönelik harcıyorum. Umarım bu şekilde devam eder. Yani harikayım! Peki bu aralar sizler ne okuyorsunuz?


                                                                                                                Sevgiler,
                                                                                                                    G. P.

9 Kasım 2013 Cumartesi

BİR KİTAP FUARI DAHA BÖYLE GEÇTİ

   




  Ve gerçekten üzgünüm. Neden bu kadar çabuk bitiyor? Gerçi hafta sonu boyunca devam edecek ama bu senelik benim için bitti. Bence fuar daha uzun sürebilir. Talep çok fazla gerçekten. Bu kadar kısa süre bir yerine daha mesela  bir ay boyunca devam etse ne güzel olurdu. Ziyaretçiler için hayırlı olurdu doğrusu. Dün fuarda çoluk çocuk kaynıyordu. Hayır, kitaplarla ilgilileri de yok, ortalıkta koşuşturup kayboluyorlar. Devamlı içlerinden birileri kayboluyor, koşuşturma başlıyor. İlk 15 dakikada baş ağrım beni ele geçirdi. 1 saatten fazla dayanmak mümkün değil zaten. O yüzden bende çabuk çabuk dolaştım yayınevlerinin standlarını. İyi ki listem hazırdı! Gerçi listemde değişiklik yapmadım değil fuardeyken. Listenin baya baya bir dışında çıktım. Ama yine de işe yaradı.
    En başa dönersek... Fuara gitmek için resmen şehirler arası yolculuk yaptım. Hayır zaten her gün Kocaeli'ye gidip geliyorum, bari fuar için okuldan kaçtığım gün bu kadar yol çekmeseydim. Anadolu yakasında oturuyorum ve Tüyap'ın İstanbul ile alakası yok. Resmen şehir dışına çıktık. Bir metrobüsten inip diğerine koştururken yorulmadım değil. Ama durakta birçok insanın yanıma gelip Kitap Fuarını sormaları hoşuma gitmedi değil açıkçası. Benim dışımda da birilerinin kitaplarla bu kadar ilgili olduklarını görmek müthişti.
   En sonunda fuara vardığımda ve kapıdan içeri girdiğimde şaşırmadım hatta deli olmadım değil. O ne kalabalık! Bütün okullar fuarı ziyaret etmek için Cuma gününü bulmuşlardı resmen. Ben de bir an önce koşuşturmaya başlayayım dedim kendi kendime. Başta da söylediğim gibi üstünde değişiklikler yapmış olsam da listem hazırdı ve bu listenin değişmezleri vardı. Bu değişmezlerden birkaçını almak için öncelikle Martı Yayınevinin standına koştum. Şunu da belirtmeliyim: Uğramak istediğim çoğu yayınevinin standı 2. salondaydı. Bu yüzden işim kolaylaştı. Martı'nın standından hem kendim için hem de annem için almam gereken kitaplar vardı.


   
     Sevimli Küçük Yalancılar serisinin daha önceki kitaplarını okumuştum zaten. Devam etmemek olmazdı. Ben de hemen koşturup Tehlikeli , Kalpsiz ve ara kitap olan Sevimli Küçük Sırlar'ı aldım.



Değişim annem için aldığım iki kitaptan ilki. Ben henüz ilk kitabını okumadım ama annem okudu ve beğendi. Devam etme kararı aldığı için de bu kitabı aldık. Bir gün ben de okuyabilirim (sıra gelirse) umarım.


Martı standından sonra tabi ki DEX'e koşturdum. LUX serisinin 1. kitabı olan Obsidiyen'i okumuştum ve devamını deli gibi merak ediyordum. Hemen gidip Oniks, Opal ve Köken'den birer tane kaptım.


Kontes ise annem için aldığım 2. kitaptı. Ve sadece 4 TL! İlk gördüğümde gözlerime inanamadım tabi. Ama DEX standında 4 TL'ye alabileceğiniz daha birçok kitap var.


DEX'ten sonra sıra DeliDolu'ya geldi. Ally Condie'nin üç kitap oluşan serisinin ilk kitabı olan Eşleşme'yi okumuştum zaten. İkinci kitabın çıkacağından haberim bile yoktu. Daha birkaç beklemiyordum açıkçacı. Tabi geçen hafta fuarda satışına başlanıldığını öğrendim ve birkaç günlük beklemeden sonra Yol kitabına kavuştum.


Yıllardır fotoğraf çekerim. Her ne kadar amatör olarak bu işle uğraşsam da ileride fotoğraf çekmek ile ilgili ciddi düşünüyorum. :) Durum bu iken ben de NTV standına gittim ve "Fotoğrafı Düşünmek" kitabını aldım.



Sonrasında yine bir koşuşturmaca ve küçük çapta bir savaş başladı. Penguen standı o kadar kalabalıktı ki ne var ne yok görene kadar baya uğraştım. Sonuç olarak aldıklarım şunlar:




                                                 Evettt.... T-shirt de aldım. :)



Penguen'e uğrayıp Uykusuz'a uğramamak olmazdı değil mi?!




Ve son vuruş! 


Bunlar da hediyelerim. :)


Ve sonuç!



Çok daha fazlasını almak isterdim açıkçası ama öğrencilik hali işte, bütçem bu kadardı. :)

İşte bir Kitap Fuarı daha böyle geçti. Harika bir gün geçirdim. Önümüzdeki seneyi sabırsızlıkla bekliyorum. Bu sefer yanımda tekerlekli bavulla falan gideceğim. Kitapları almak güzeldi de eve kadar onca kitabı taşımak beni biraz zorlamadı değil. Her şeye rağmen değerdi. :) Peki içinizde kitap fuarına gidenler var mı?





4 Kasım 2013 Pazartesi

OKUMA ŞENLİĞİ / KIŞ (3 KASIM 2013 - 3 MART 2014)


Okuma şenliği başlıyor. Benim ilk kez katılacağım bu okuma şenliğiyle kış aylarının baya renkleneceğini düşünüyorum. Picuccia tarafından başlatılan bu şenlikte birbirinden güzel kitaplar hayatıma renk katacak. Eğer okuma şenliği ile ilgili bilgi edinmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Birbirinde ilginç kategorilerin yer aldığı bu şenlikte, ben de okunacaklar listemi hazırladım. Umarım herkes için harika bir dört ay geçer.

1. Altın Kitaplar Yayınevi'nden çıkan bir kitap okuyanlara (10 puan) / Agatha Christie / 16.50 Treni

2. Kütüphaneden ödünç alınan ya da sahaflardan alınmış bir kitap okuyanlara (10 puan) / Herman Merville /Moby Dick

3. Kitap isminde bir adı olan kitap okuyanlara (10 puan) / Henri Charriere / Kelebek

4. 600 sayfadan uzun bir kitap okuyanlara (15 puan) / Stephen King / Kubbenin Altında

5. Nobel Edebiyat ödülünü kazanmış bir yazarın kitabını okuyanlara (15 puan) / Jean-Paul Sartre / Bulantı

6. Türk Edebiyatında klasik olarak kabul edilen bir kitap okuyanlara (15 puan) / Henüz belli değil

7.  Hiç okumadığınız bir ülke edebiyatından kitap okuyanlara (15 puan) / Sofi Oksanen / Stalin'in İnekleri ( Fin Edebiyatı)

8. Sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup, filmini izleyenlere (20 puan) / Margaret Mitchell / Rüzgar Gibi Geçti

9.  Adında kış mevsimine ilişkin bir sözcük olan ya da konusunda kış teması olan bir kitap okuyanlara (20 puan) / Kristin Hannah / Kış Bahçesi

10. Yasaklanmış bir kitap okuyanlara (25 puan) / Gustave Flaubert / Madam Bovary ( 1856 tarihli roman Fransız halkının ahlaki değerlerine saldırdığı gerekçesiyle yasaklandı, yazarı yargılandı.)

11. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında yazılmış bir kitap okuyanlara (25 puan) / Can Dündar / Sarı Zeybek

12. Yayınlanmış en az 5 kitabı olan bir yazarın ilk kitabını okuyanlara (25 puan) / Virginia Woolf / Dışa Yolculuk

13. Bir biyografi ya da otobiyografi okuyanlara (25 puan) / Mina Urgan / Virginia Woolf

14. Okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl ilk kez basılmış bir kitap okuyanlara (30 puan) / Mina Urgan / Bir Dinozorun Anıları (1998)

15. Bir üçleme ya da aynı seriden 3 kitap okuyanlara (40 puan) / Jennifer L. Armentrout / LUX Serisi (2., 3. ve 4. kitapları Oniks, Opal ve Köken)


NOT: Listede değişiklik yapılabilir.


3 Kasım 2013 Pazar

BİR YAZAR İNCELEMESİ: ANNE RİCE

                                                         


    Vampirlerle ilgili yazmak zor iş. Hele popüler kültürün hezimetine uğramamış, ayakta kalabilecek vampirler yaratmak daha da zor bir iş. Bugün halen kitaplarıyla adından bolca söz ettirebilen Anne Rice bunu başarmış sayılı yazarlardan biri.
    Anne Rice 4 Ekim 1941'de İrlanda asıllı Katolik bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Louisiana'da doğdu ve hayatının büyük bir bölümü bir kısmını bu bölgede geçirdi. Öyle ki yazdığı romanlarda Louisiana'nın etkisinde kalmıştır. ( Anne Rice hakkında ayrıntılı bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Anne_Rice )
   Anne Rice kitaplarında yalnızca Vampirlere yer vermemiş Cadılar ve Mumyaları da gerçek efsanelerinden koparmadan hafızalara kazınan hikayeler ortaya çıkarmıştır. Vampirle Görüşme ve Lanetliler Kraliçesi kitapları filmlere uyarlanmış Lestat ise Broadway Müzikali olarak sahnelenmiştir. Daha birçok kitabı beyaz perdeye uyarlanabilecek kalitede olmasına karşın bu iki filmle yetinilmiştir.
      Umarız diğer kitapları gözardı edilmez. Özellikle bir Pandora hayranı olarak onu beyaz perdede görmekten mutluluk duyarım.


                                       PANDORA



    M.Ö. 15. yüzyılda Roma'da dünyaya gelmiş bir kadın. 2000 yaşında bir vampir... Pandora!
    2000 yıldır bir aşkın peşinden sürükleniyor. Marius ve Lestat ile birlikte New Orleans'a hareketli bir yolculuk yapıyor.
    Yıllar sonrasında artık Marius'dan vazgeçmişken arkadaşı David'in ısrarıyla tüm hikayesini yazmaya karar veriyor. Geçmişi hatırladıkça Marius'a olan aşkı alevleniyor.

   Aslında bu kitabı okuyalı uzunca bir süre geçti. Ama hala üzerimdeki etkisi devam ediyor. Pandora benim için en gerçekçi vampirlerden biri. Hem de bize tarihi yaşatıyor. Eski dönemlere dönüyoruz. O zaman ki yaşayış tarzlarını öğreniyoruz. Pandora kendi içinde büyüdükçe biz de onunla birlikte büyüyoruz.
   Şimdi oturmuş Pandora'yı hatırlamaya başladıkça ona olan özlemim de büyümüyor değil! Sanırım onunla birlikte yeniden yaşamaya hazırım.


                            VİTTORİO

   

    
     "Küçük bir çocukken korkunç bir rüya görmüştüm. Rüyamda kardeşlerimin kesik başlarını kucağımda tutuyordum. Kocaman, kıpır kıpır gözleri ve kızarmış yanakları dışında tamamen hareketsiz ve sessizdiler. Benimse adeta dilim tutulmuş, kucağımdaki bu korkunç görüntüye bakakalmıştım.
       Ve bir gün rüyam gerçek oldu. Ama kimse ne onlar ne de benim için ağlayabilir artık, çünkü isimsiz olarak gömülmelerinden bu yana beş yüz yıl geçti. 
                          Ben bir vampirim.
                           Adım Vittorio..."

      Vittorio kendi hikayesini bu satırlarla yazmaya başlarken sizi daha ilk sayfadan ele geçiriyor. Daha sonrasında kitabı elinizden bırakmanızın imkanı yok. Pandora'dan çok daha genç olan Vittorio yaşadıklarıyla onu hikayesini aratmıyor.  
       Kalemi tutan Anne Rice olunca Ortaçağ'ın Floransa'sında Vittorio ile gezinmekte pek keyifli oluyor. Her ne kadar bugün Anne Rice dediğimizde ilk başta sayılan kitaplarından olmasa da, Vittorio kendisini sevdirmesini biliyor. Artık bir kan emiciyi ne kadar sevebilirseniz!
   


Muhteşem Yaratıklar / Muhteşem Karanlık / Muhteşem Kaos - Kami Garcia / Margaret Stohl (EPSİLON YAYINEVİ )

Bu yazıyı yazmamın sebebi kitabın konusunu anlatmak,yorum girmek bla bla değil aslında. Amacım biraz stres atmak,beyin hücrelerime yayı...